Sanatçılar
Ferhat Albayrak: “Müzik bizler için nefes, sahne ise yeniden ayağa kalkmak için bir alan”
Ferhat Albayrak ile Jeton’un ilk fiziksel plağından Volkswagen Arena’daki yaklaşan LINEAR deneyimine uzanan heyecan verici projeleri konuştuk
Türkiye elektronik müzik sahnesinin öncü figürlerinden ve Jeton Records’ın kurucusu Ferhat Albayrak ile, markanın 16. yılında yeniden şekillenen vizyonunu, kişisel üretim sürecini ve yerel sahneden global hedeflere uzanan projelerini konuşmak üzere bir araya geldik. 2025’e güçlü bir başlangıç yapan Jeton Records, bu yıl hem Frankhan ve Klein Phönix’te düzenlediği etkinliklerle dikkat çekti hem de Avrupa’da ses getirmesi beklenen projeleri için kolları sıvadı.
Ferhat Albayrak’ın yakın dönem ajandasında, Jeton’un ilk fiziksel plak baskısından 26 Temmuz'da Volkswagen Arena’da gerçekleşecek Klangkuenstler’in LINEAR şovuna, Berlin’de planlanan yeni bir Jeton showcase’inden Get Hyped’ın kapsamını genişletecek 2025 edisyonuna kadar uzanan heyecan verici gelişmeler yer alıyor. Öte yandan sanatçının kendi müzik kariyerinde de hem yerli hem yabancı etiketlerden yayımlanacak yeni müzik çalışmaları ve dikkat çeken iş birlikleri yolda.
Sadece üretim değil, sektörün yapısal dönüşümü üzerine de cesur tespitlerini paylaşan Albayrak ile; bağımsız bir marka olarak Jeton’un büyüyen topluluğu, teknolojinin müzikle kesişimindeki fırsatlar, İstanbul’un kaotik yapısının müziğine etkisi ve Türkiye’den global sahneye uzanan yolculuğunun geldiği son duraklar üzerine kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Yeni bir söyleşide tekrar birlikteyiz. Nasılsınız? Jeton olarak Frankhan ve Klein Phönix’teki iki imza projenizle 2025’e de ses getirici etkinliklerle başladınız. 26 Temmuz için ise Klangkuenstler’in LINEAR şovunu Volkswagen Arena’ya getiriyorsunuz. Bu projelerle ilgili neler paylaşmak istersiniz?
2025'e hızlı başladık. Klein Phönix’teki sezon açılışımız çok iyi geçti, dinleyicinin ilgisi ve enerjisi beni tekrar motive etti. Frankhan’daki 2 stage’li eventimiz showumuz ise ise tam anlamıyla ev ortamındaydı, yıllardır bizimle gelen dinleyici kitlemizle yeniden buluşmak çok özeldi. Resident Advisor’da ayın kulübü seçilen Frankhan’ın ana sahnesinde ben, Soundroom sahnesinde Aladağ ve 1TWO çaldı, harika bir gece oldu, kulübün açıldığından beri en kalabalık gecelerinden biriydi.
Klangkuenstler’in LINEAR şovu ise bu senenin en büyük projelerinden biri olacak. Uzun süredir sadece Avrupa'da sergilenen bu şovu Türkiye’ye getirmek için çok emek verdik. Ayrıca Volkswagen Arena hakkındaki dedikodulara da son vermiş olduk. 26 Temmuz gecesi Klangkuenstler, ben ve Ece Özel’le beraber Volkswagen Arena’da görsel ve işitsel bir deneyim bizi bekliyor.
Yaz sezonu ve yılın son yarısı için diğer etkinlik projelerinizle ilgili şimdiden verebileceğiniz özel detaylar var mı?
Yılın son çeyreğinde İstanbul’da bir “Big Room” etkinlik daha yapmayı planlıyoruz. Bu, takvimimizin yüksek hacimli projelerinden biri olacak. Ancak genel odak noktamız bu yıl Berlin sahnesi olacak diyebilirim. Jeton olarak orada önemli bir kulüpte Showcase gerçekleştireceğiz.
Berlin’de yaşayan sanatçı sayımız giderek artıyor, aynı şekilde Jeton’un çevresi de büyüyor. Ben de son dönemde Berlin’de çok sık performans sergilemeye başladım. Bu bağlantıyı daha da derinleştirmek ve Berlin sahnesinde Jeton olarak daha aktif rol almak, önümüzdeki dönemin temel hedeflerinden biri.
Jeton Records’ın müzik yayımcılığı kolunda bu yıl şu ana kadar 10 yeni katalog dinleyicilerle buluştu. New Breed seriniz de 12. kürasyonuna ulaştı. Bu yıl plak şirketi tarafında başka hangi odak projeler sırada?
Jeton’un yayın politikası en güçlü yanlarımızdan biri. 2009’dan bu yana her ay düzenli olarak en az bir yayın çıkarmayı başardık ve bu istikrarı bugüne kadar hiç bozmadık. Bu yılın en heyecan verici gelişmelerinden biri ise ilk fiziksel plağımızın önümüzdeki ay raflarda olacak olması. İlgi gördüğü takdirde bu süreci bir seriye dönüştürüp periyodik olarak plak yayınlamayı hedefliyoruz.
Yıl sonuna kadar yayın takvimimiz netleşmiş durumda. Neither Nor, TIMEKUBE, S:V:S ve Yuuta gibi dikkat çeken isimlerin eserleri sırada. Jeton’a gelen demo trafiği oldukça yoğun; bu akış içinden bize uygun olan işleri titizlikle seçip hem yeni nesil yeteneklere destek vermeye hem de kendi çizgimizi korumaya devam ediyoruz. Bunun yanında daha önce tanıdığımız ve sahnede yer etmiş isimlerin de heyecan verici projelerini kataloğumuza dahil etmeyi sürdüreceğiz.
Bir diğer imza projeniz Get Hyped’ın son edisyonu geçtiğimiz aralık ayında gerçekleşti. Bir sonraki buluşmanın detayları belli oldu mu?
Henüz kesin tarih netleşmedi ancak 2024 edisyonu, şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz en kapsamlı ve en etkili Get Hyped oldu diyebilirim. Biletlerin tamamı tükendi, içerik açısından zengin ve sektöre katkısı yüksek bir program ortaya koyduk. Katılımcıların geri bildirimleri de bunu fazlasıyla doğruladı. Gerçekten hem profesyonel hem de ilham verici bir atmosfer oluştu.
Şimdi odağımız 2025 edisyonunda. LFI ile birlikte bu seneyi daha da ileriye taşımak istiyoruz. Kapsamı genişletip daha fazla katılımcıya ulaşmayı, daha derinlikli içerikler sunmayı hedefliyoruz. Get Hyped, başından beri sadece bir konferans değil, sektörün geleceğine dair fikirlerin ve enerjinin paylaşıldığı özgün bir alan. Bu heyecanı sürdürmek ve daha da büyütmek en büyük motivasyonumuz.
Get Hyped kendi başına çok heyecan verici ve orijinal bir proje.
Önceki sohbetlerimizde söylediğiniz, “Sektör dışarıdan gözüktüğü gibi değil, hala yeniliklere çok açık olduğunu düşünmüyorum” sözünüz hala hatırımda. 2025 gerçekliğindeki şu anki gözlemlerinize göre mevcut ihtiyaç noktaları ve sektörün ayak uydurmakta geciktiğini düşündüğünüz hususlar neler?
Maalesef bu konuda hala fikirlerim değişmedi. Sektörde özgünlük yerine kopyalamaya dayalı bir yaklaşım hakim ve bu ne yazık ki en kolay tercih edilen yol. Biraz sıra dışı, alışılmışın dışında bir şey yapıldığında ise çoğunlukla acımasızca eleştiriliyor. Oysa müzik tamamen sübjektif bir alan; evet, belli bir kalite algısı ve teknik bir çıta olmalı ama sonrasında her şey kişisel zevke kalır.
Üretim tarafında hala yıllardır kullanılan DAW’larla ilerliyoruz. Çalma tarafında ise neredeyse bir marka tekel haline gelmiş durumda; büyük çaplı güncellemeler veya yenilikler ise on yılda bir geliyor. Event organizasyonlarında dijitalleşme denildiğinde akla hala sadece “web üzerinden bilet satışı” geliyor. CRM, lead generation gibi pazarlama araçları ise yalnızca Instagram sponsorlu içerikten ibaret sanılıyor.
Oysa dünya bambaşka bir yerde. Sektörümüzün hem teknolojiyi hem de iletişim yöntemlerini çok daha derinlemesine benimsemesi, sadece takip eden değil yön veren bir yapıya kavuşması gerekiyor. Gerçek anlamda yeniliklere açık olabilen bir yapı, tüm bu döngüyü baştan tanımlayabilir. Dileğim, bu dönüşümün daha fazla gecikmeden başlaması.
Bu sene üç yeni solo müzik projeniz müzikseverlerle bir araya geldi. İlk olarak Jeton çıkışlı ‘Velodrome’, ardından Tronic etiketiyle yayımlanan ‘Black Sheep’, KD RAW’dan çıkan ‘Fractal Stab’, kısa bir süre önce de Special Series etiketli ‘Mea Culpa’ adlı EP'niz. Sahnelerde yarattığı etkiyle ilgili gözlemleriniz konusunda neler söylersiniz?
Jeton’dan çıkarttığımız ‘Velodrome EP’ çok özel bir çalışma oldu. Bu EP’nin plağını basıp, plağa özel “I Crown You” parçasını da yayınlayacağız. Tronic ve KD Raw ile uzun süredir olan bir bağımız var. Christian Smith, Frederic Berger ve Patrick Buik ile çok güzel dostluklarımız var. Onların da label'ları çok istikrarlı, yıllardır en tepede ve DJ’lerin en çok çaldığı label'lardan birileri. Her yıl oralardan parça çıkartmak ritüel oldu, zaman içerisinde de özgün sound’lar yakalandı. Bahsi geçen tüm parçaları zaten çıkma aşaması öncesi kulüplerde çalıp test edip öyle basıyoruz. Kitlenin tepkisi hepside çok iyiydi. Sonrasında DJ feedback’ler de muazzam oldu. Özellikle “Velodrome EP”, Jeton tarihinde en yüksek feedback alan işimiz oldu, bu beni çok motive etti.
Yakın dönemde şu an detayları belli olan başka hangi müzik projeleriniz çıkmayı bekliyor?
Bu yıl bitmeden Jeton’dan bir EP’im daha yayınlanacak. Bunun dışında şu anda onay aşamasında olan iki farklı EP projem daha var ancak henüz plak şirketlerinin ismini paylaşamıyorum. Her biri uluslararası ölçekte etkili ve saygı duyulan label’lar, bu yüzden sürecin netleşmesini bekliyorum.
2 önemli isimle de collab çalışmam olacak. Bu da beni heyecanlandırıyor.
Geçen yıl üretim araçlarınız hakkında konuşurken yeni keşfettiğiniz BLEASS Fusion’dan bahsetmiştiniz. Stüdyo ekipman ve yazılımlarınız arasında son bir yılda kullanmaya yeni başlayıp beğeninizi kazanan yeni bir araç oldu mu?
Bu yıl stüdyoda en çok ilgimi çeken yeni araçlardan biri Audiomodern Playbeat 4 oldu. Yapay zeka destekli bir drum machine olarak, ritim üretimini hem yaratıcı hem de eğlenceli hale getiriyor. Özellikle geleneksel beat yazım kalıplarından uzaklaşıp sürprizlere açık yapılar kurmak isteyenler için harika bir kaynak.
Ayrıca Ableton Live 12.2 ile güncellenen Auto Filter bence başlı başına bir devrim. Görsel arayüz, stereo analiz ve yeni filtre türleriyle çok daha esnek ve müzikal bir araç haline gelmiş. Zaten Ableton 12 ile gelen yeni eklentilere bu yıl biraz daha derinlemesine odaklandım; mevcut potansiyellerini tam anlamıyla kullanmak istedim.
Donanım tarafına gelince; geçmişte olduğu gibi bu yıl da hardware ilgimi çekmedi, dijital üretim süreci benim için hala öncelikli.
İstanbul'un kaotik yapısı, müziğinize nasıl bir etki yapıyor?
İstanbul’un kaosu aslında benim setlerimin dinamizmini etkiliyor. Bir yanda yoğun enerji, bir yanda anlık duraksamalar; bu ikisinin dengesi, İstanbul gibi bir şehirde yaşarken farkında olmadan müziğe geçiyor. Bazen kargaşadan ilham almak gerekiyor.
Jeton Records'un kuruluşundan bu yana geçen 16 yılda, sizi en çok gururlandıran an hangisiydi?
Tek bir anı tanımlamak çok zor. Miami’deki ilk partimiz, ADE’deki sokaklardaki posterlerimiz, yıllar sonra Carl Cox’u İstanbul’la buluşturmamız, dünyanın en büyüklerinin parçalarımızı düzenli olarak çalması, eventlerimizde çok sınırlı sayıda ürettiğimiz tişörtlerimizden birini giyeni görmek, Beatport’ta ayın label’i seçilmemiz, 16 senede 1 ay bile atlamadan 200. kataloğa ulaştığımız an. Bunların hepsi unutulmaz anlar. Ama sanırım beni en çok gururlandıran bizi sevenlerin bu kadar yıldır olan desteği, ilgisi. Jeton, zamanla sadece bir plak şirketi olmanın ötesine geçti; bir bakış açısı, bir duruş ve birçok kişi için ilham veren bir platform haline geldi. Globalda saygı duyulan ve tanınan bir marka oldu. Bunun bir parçası olmak her zaman en büyük gururum.
Çok klişe bir soru olacak ama önceki sohbetlerdeki yoğun gündem konuları arasında bu merakımı giderememiştim; kariyeriniz boyunca sizi en çok etkileyen sanatçı kim oldu?
Bana Techno’yu sevdiren kişi ve Techno çalmama sebep olan kişi Jeff Mills’dir. Yıllar sonra onunla aynı sahneyi paylaştığımda, bu anın sevinciyle, setimi bırakıp, ona dönüp, ona bu kelimeleri ellerini tutarak söyledim ve birbirimize sarıldık. Büyülü bir andı.
DJ’lik perspektifinden bakarsak, beni en çok etkileyen isim Carl Cox oldu. Özellikle dinleyiciye, zamana ve ortama göre setini anlık olarak şekillendirme yeteneği her zaman ilham verici oldu ve kendi sound’umu da tek bir alt başlığa bağlı kalmadan, tamamen emprovize ve kitlenin tepkisine göre evirmeye çalışmışımdır.
Müziğinizi üç kelimeyle tanımlasanız, bu kelimeler ne olurdu?
Enerjik. Katmanlı. Özgün.
Dinleyicilerinize ve Jeton Records takipçilerine bizim aracılığımızla paylaşmak istediğiniz farklı bir mesajınız var mı?
Jeton, başından beri yalnızca müzik yayımlayan bir yapı değil; birlikte düşünen, üreten ve inanan bir topluluğun sesi oldu. Bugün hala bu sesin güçlenerek devam etmesi, bizimle yol yürüyen herkesin katkısıyla mümkün. Bu yolda bize güvenen, setlerde dans eden, müziklerimizi paylaşan ve sahiplenen herkese gönülden teşekkür ederim.
Kendi adıma baktığımda ise, bu yolculuk hep çok kişisel oldu. Her set, her parça, her sahne aslında içimde birikenleri aktarma biçimim. Zamanla bu sadece müzik üretmekten ibaret olmadı; beni ben yapan, beni ayakta tutan şey haline geldi. Bugün hala heyecan duyuyorsam, hala yeni fikirler peşinde koşuyorsam, bu sadece kişisel değil, kolektif bir motivasyonun sonucu.
Türkiye gibi inişleri ve çıkışları yoğun, zorluklarla ama aynı zamanda dirençle dolu bir ülkede müzik üretmek kolay değil. Fakat tam da bu nedenle, üretmenin ve paylaşmanın bu topraklarda daha büyük bir anlamı var. Zaman zaman umutsuzluk artsa da, müzik bizler için nefes, sahne ise yeniden ayağa kalkmak için bir alan. Ve bu alanı paylaşabildiğimiz sürece, bir şeyler hala mümkün.
İnandığımız müziği yapmaya, hayal kurmaya ve hep birlikte var olmaya devam edeceğiz. Çünkü bazen en sade ama en güçlü cümle şu oluyor: Sahne bizim!
༺༻
Ferhat Albayrak'ın bu yıl şu ana kadar çıkan yeni müzik çalışmalarını aşağıda dinleyebilirsiniz.
