Ara Menü
Ana Sayfa En Son Haberler Menü
HABER

Bahadırhan Koçer’in ‘Dub Techno: The Orphic Experience of Sound’ kitabı çıktı

Kitap, dub techno'nun özgün ses atmosferinin içe dönük düşünmeyi nasıl teşvik ettiğini, bu niş türün organik-devinimsel ritmik duyumunu ve dub müzikten miras aldığı tını ve efekt paletinin niteliklerini ortaya koyuyor

  • MIXMAG TURKEY
  • 21 Ağustos 2023
Bahadırhan Koçer’in ‘Dub Techno: The Orphic Experience of Sound’ kitabı çıktı

Telegram kanalımıza abone olarak en güncel içeriklerden ve ayrıcalıklardan haberdar olun.

Müzikolog, müzik yapımcısı ve ses tasarımcısı Bahadırhan Koçer, ‘Dub Techno: The Orphic Experience of Sound’ kitabını yayımladı.

Dub techno'nun özgün ses atmosferinin içe dönük düşünmeyi nasıl teşvik ettiğini, bu niş türün organik-devinimsel ritmik duyumunu ve dub müzikten miras aldığı benzersiz tını ve efekt paletinin niteliklerini ortaya koyan; ayrıca techno müziğin seksenlerin başından bu yana evrilen manzarasına da derinlemesine bir bakış açısı sunan kitap, Koçer’in yüksek lisans tezinin esas metninin yeniden kurgulanarak, bir rehber kitap formatına dönüşmüş versiyonu.

Dub techno ile tanışması sonrası bu türü derinlemesine keşfetme çalışmalarına yoğunlaşarak, dub techno'ya dair albüm konsepti ‘Dunkne’yi kurgulayan Koçer’i, bu ilgisini tez ve kitaba dönüştürmeye iten bir diğer itici güç ise Mack Hagood’un orphic media kavramıyla tanışması oldu. Dub techno’yu “orfik deneyim” paradigması içerisinde ele almaya karar veren sanatçı, ‘Dub Techno: The Orphic Experience of Sound’ kitabında müziksel analizlere, müzik prodüksiyona dair saptamalara, anlatılara, tasvirlere, çeşitli felsefi ve sosyolojik yönlere ve tarihsel boyutlara yer veriyor.

Ciltli kapak, ciltsiz ve Kindle formatlarında yayımlanan kitaba buradan erişebilir, Bahadırhan Koçer’in kitapla ilgili Mixmag Türkiye’ye yaptığı özel açıklamayı aşağıda okuyabilirsiniz.

DUB TECHNO: THE ORPHIC EXPERIENCE OF SOUND

"2019 yılında, yağmurlu bir Eylül gecesinin ortasında, Beyoğlu'nun sokaklarından birinde konumlanmış alçak tavanlı, loş bir mekânda, üç kişiyle oturmuş buldum kendimi. Bu tür bir mekânın havasını solumak benim için alışılagelmiş bir durum değildi, ancak işte orada, doğası gereği herhangi bir sonuca ulaşma olasılığı düşük olan bir dizi diyaloğa hasbelkader dahil olmuş haldeydim. Kant'ın noumenonundan Baudrillard'ın stereofonik müzik eleştirisine; Bentham'ın panoptikonunun Foucault'nun iktidar kavrayışına etkisine kadar uzanmış bir sohbetti.

Dışarıdaki sağanak yağmurun koyu kasveti her şeye nüfuz etmiş; bu affect karşısında tüm diyalog artık neredeyse manasını yitirmişti. Birden, arka planda bir süredir çalan müziğin büyüleyici garipliğinin farkına vardım. Beni içine çekerek mekândan soyutlayan bu müziğin, tuhaf bir yolla zamanın göreceliğini manifesto eder gibi bir hali vardı. Sesin kaynağına ulaşmak için küçük merdivenlerden inerken, yağmurlu sokağa bakan diğer bir pencerenin önünde öylece duran antika bir pikabın yanına yaklaştım. Derin gölgelerin süslediği bu loş koridorun, tüm mekânsallığını gecenin bir vakti apansızca çalan bu müziğe borçlu olduğu fikrine kapıldım.

Pikabın sağında gece boyu çalınmış, solundaysa henüz çalınmayı bekleyen bir yığın plak vardı. Nihayet, iğnenin altında usulca dönerek beni kendine sürükleyen plağın etiketini okumak için eğildiğimde, bir adam belirdi. İlgimi anlamış olacak ki, çalan plağın Moritz von Oswald Trio’dan "Fetch" olduğunu söyledi ve sustu. Hemen önceki plağınsa Ariel Kalma'dan "An Evolutionary Music" olduğunu gördüm. O gece Kadıköy’e dönmek için bindiğim vapurun bir köşesinde, hemen az önce keşfettiğim iki diskografi arasında kayboldum. Bu kayboluş haftalar boyu sürdü. Aradan hatrı sayılır bir süre geçtikten sonra, tesadüfen, Ariel ile tanışmak ve derin sohbetler etmek imkanını buldum. Moritz ise beni dub techno ile tanıştıran bir diğer tesadüftü. Sonradan derinlemesine keşfetmeye çalıştığım bir genre olan dub techno'ya dair bir albüm konsepti (bkz. Dunkne) kurgulayıp, bu alt-türle, sayısız gece, yoğun bir şekilde ilgilendim. Albümle birlikte, bu genre'ya nasıl yaklaşılması gerektiğini ele alan, doğası gereği subjektif bir kılavuz yazdım ve yayınladım. Bahsini ettiğim bu tesadüfler silsilesinden bu yana dub techno, benim zihnimde, daha da derin bir idrakı ve deneyimi gerektiren bir muamma olarak kalmıştır - baştan aşağı kişisel bir keşfi bekleyen bir enigma.

Yıllar sonra, yaşam beni yalnızca Müzikoloji alanında tahsil görmeye değil, daha da girift tesadüflerin içine ittiğinde, dub techno sound’u hayatımın her köşesinde çoktan bir hatıra bırakmıştı. Örneğin, akademik bir niyetle, beyaz gürültünün rahatlama ve izole olma fikirleriyle özdeşleşmesi olgusunu irdelerken, Mack Hagood’un orphic media kavramıyla tanışıp, şimdi de bu kavram üzerinde düşünür olmuştum. Zaman içerisinde, “orfik deneyim” kavramını, kendim için, var ettim. Sonrasındaysa bu kavramı tezimin belkemiği haline getirip dub techno’yu bu paradigma içerisinde ele almaya karar verdim. Zira 2019 yılında beni tüm bu yolu yürümeye iten aşkın deneyim, orfik deneyimden başka bir şey değildi. Bu çalışmayla, özünde bireysel ve komünal dinleme deneyimleri arasındaki mühim ayrımı, dub techno estetiği üzerinden inceledim. Hemen öncesindeyse, Jamaican dub, Detroit techno, acid techno ve minimal techno üzerinden de tarihsel ve teknik bir anlatı geliştirdim. Bir yıl süren bir analiz, derleme, mülâkat ve anket sürecinden sonra ortaya çıkan esas metni yeniden kurgulayarak, bir rehber kitap formatına dönüştürmeye karar verdim. Kitapta müziksel analizler, müzik prodüksiyona dair saptamalar, anlatılar, tasvirler, çeşitli felsefi ve sosyolojik yönler ve tarihsel boyutlar ele alındı. Kitap henüz dilimize çevrilmemiş olsa da, ilerleyen aylarda bunun için de kollarımı sıvamayı düşünüyorum.

Dub techno, geleneksel kalıplardan koparak yalnızca müziğin ötesine geçen çok yönlü bir dönüşümü temsil eder. Bireylerin ses ortamlarından izole olmalarına olanak tanıyan orphic media kavramıysa, bireysel müzik deneyiminin orphic tarafını incelemek için bir lens olarak işlev görür. Bu kitap, dub techno'nun özgün ses atmosferinin içe dönük düşünmeyi nasıl teşvik ettiğini; bu niş türün organik-devinimsel ritmik duyumunu ve dub müzikten miras aldığı benzersiz bir tını ve efekt paletinin niteliklerini ortaya koymaktadır. Yapımcılar ve dinleyicilerle yapılan röportajlar, onların kişisel deneyimlerine ışık tutararak, dub techno'nun hem komünal hem bireysel tüketimindeki estetik incelikleri ışık tutar. Bu kitap, aynı zamanda, kronolojik bir gözle, techno müziğin seksenlerin başından bu yana evrilen manzarasına derinlemesine bir bakış sunar.

Fakat en nihayetinde, "kitabını yazmış" dahi olsam, dub techno ile yürüdüğüm uzun yolun aşkınlığını çözümlemeye bir arpa boyu dahi yaklaşmış olmamayı yeğlerim."

Sonraki yazýyý yükle
Yükleniyor...
Yükleniyor...