Menü
Ana Sayfa En Son Haberler Menü
ÖNE ÇIKANLAR

Agar Agar ile Absürd Muhakeme

Agar Agar, absürdizm, gelecek ve köpekler üzerine

  • RÖPORTAJ & FOTOĞRAF: OZAN TEZVARAN | VİDEO: ESEN KÜÇÜKTÜTÜNCÜ
  • 16 Nisan 2019

80’lerin nostaljik synth motiflerini karanlık ve bir o kadar da şehvetli vokalleri ile taçlandıran Agar Agar, 2016 yılında yayınladıkları Cardan kısaçalarları (EP) ile büyük ilgi uyandırmıştı. Geçtiğimiz sene dinleyici ile buluşturdukları “The Dog and the Future” albümü ile elektronik müziği absürd pop tavrı ile harmanlamaya devam eden ikilinin, 28 Şubat’ta Salon IKSV’deki performanslarının üzerinden hatırı sayılır bir süre geçse de enerjileri hala aklımızda. İşte Agar Agar, absürdizm, gelecek ve köpekler üzerine sohbetimiz.

En baştan alalım. Konservatuvarda tanışmanızın ardından jamming sessionlara başladınız. Jamming sessionların ardından Cardan kısaçaları (EP) geldi. Her şey çılgınca ilerlerken 'The Dog and the Future' albümünü dinleyicilerinizle paylaştınız. Uzun bir zamandır da turnedesiniz! Peki ya bütün bunlar size nasıl hissettiriyor?

Clara: Oldukça inanılmaz. İşin en garip tarafı, turnedeyken bile bir rutininizin oluşmaya başlaması. Birçok yeni şey tecrübe ediyorsunuz. Farklı bir çalışma yöntemi de gelişiyor. Bunlarla beraber kendinizle ilgilenmeyi de öğreniyorsunuz. Kendinizle ilgilenmezseniz sonuçları kötü olabiliyor.

Armand: Turne sırasında beklenmedik olan şey fiziksel şeylere karşı olan ilgimi kaybetmemdi diyebilirim. Alışık olduğum yerleşik düzenden ayrılmak nesnelere olan ilgimden beni uzaklaştırdı. Belki de ihtiyacım olan tek şey bir pipo, birkaç kıyafet ve birkaç kitaptır diye düşünmeye başladım. Göçebe insanlar da böyle hissediyordur belki. Neyse, beklenmedik olsa da bu hissiyatı seviyorum. Her şeyle bağlantı kurabilmemi sağlıyor.

Turnede olmanın getirdiği bir stresten söz edebilir miyiz? Sizin için yorgunluk ve stresle başa çıkmanın yolu nedir?

Clara: İkimizin de stresle başa çıkma yöntemleri birbirinden farklı. Önceden daha çok stres yapıyordum. Ama şimdi daha az alkol kullanıp daha sağlıklı bir yaşam sürdürmeye çalışıyorum. Önceden her konserden sonra eğlenirdik. Yani, her konserden sonra birkaç bira içmeye giderdik. Ama bu şekilde ilerlemiyor. Daha sorumluluk sahibi olmak stresi engelliyor.

Armand: Benim için daha kolay. Hiçbir rutinim yok. Bazen yorulsam da devam ediyorum, arkadaşlarımla vakit geçiriyor, maceralara atılıyoruz. Bazen yardımı dokunabilecek ilaçlara başvuruyorum. Bazen de yapasım gelmiyor. Değişir.

Clara: Bazen ben de yapmak istemiyorum. Haftada 3 konser verdiğimiz haftalar oluyor… Tabii ki performansa devam edemeyeceğiniz noktalar olabiliyor. Ama meselenin bir parçası da bu. Alıştım diyebilirim.

Yeni albümünüz ‘The Dog and the Future’ın çıkış noktası nedir?

Clara: The Dog and the Future ilk büyük projemiz. Hem de ilk albümümüz. Hiç bilmediğimiz bir yere kapanıp beraber müzik yaptığımız ilk zamanlar oldu. 3 aylığına bir ev kiraladık. Garip olan tarafı, bunu hiç alışık olmadığımız bir çevrede yapıyor olmaktı. Aynı zamanda farklı şeyler denemene de imkan sağlıyor. Bizim için bu noktalardan farklı bir tecrübeydi. Beni geliştirdiğini düşünüyorum.

Armand: Daha fazla dahil olduğumuz bir süreçti diyebilirim. İlk kısaçalardan (EP) bu zamana birbirimizi daha yakından tanıma fırsatı yakaladık. Sürecin başında her şeyi basit tutma planımız vardı, bu üretimimizi daha da derinlemesine incelememizi sağladı.

Günlük hayattan uzaklaşarak üretmenin önemi nedir? Sizce gerekli mi?

Armand: Günlük düşüncelerinizin, alıştığınız çevrenin ve döngülerinizin dışına çıkmak yaratıcılığı doğuruyor. Kurtulmaya, rahatlamaya ya da dinlenmeye daha fazla alan bırakıyor.

Albümün başlığı bizi merak içinde bıraktı. Kedileri de seviyor musunuz?

Clara: Kedi insanı olmasam da onlardan nefret etmiyorum. Sadece köpeklerle kurduğum bağlantıyı kedilerle kuramıyorum. Çok vahşi geliyorlar.

Armand: Benim için mesele biraz daha farklı. Hayvanları seviyoruz. Kediler tam benim istediğim gibi davranıyorlar, kendilerini koruyorlar. Ama köpekler kadar da açık değiller. Sadece, tam bir zevk hissetmiyorum… Sosyal değiller.

Aklımıza takılan bir başka nokta da köpek ve gelecek arasındaki ilişki. Tabii üzerine düşününce geleceğe yönelik planlarda, eğer köpeğiniz varsa, sorumluluğu birine devretmek üzerine kararlar verilebilir… Ama asıl cevap sizde.

Armand: Kesin bir bağlantı yok. Aslında başlıkta iki kavram birbirlerine bağlansın diye koyulmadı. Yani köpek ve gelecek birbirlerine bağlanıyor diye düşünmedik. Bir bütün oluşturan iki farklı kelime gibi. “Köpek” ve “gelecek”. Albümü ikiye ayıran parçalar. Birisi köpek, diğeri gelecek.

Clara: Aslında biz de şaşırdık çünkü ilk başta iki farklı albüm olarak yayınlama düşüncemiz vardı. Farklı zamanlarda değil de, iki farklı CD gibi düşünebilirsiniz. İlk CD “dog” ikincisi “future” olarak. Bu şekilde yürümeyince ikisini mikslemeye çalıştık ve işe yaradı. Delilik… Sonrasında köpek gelecek ile tanışmış oldu.

'Sorry About The Carpet' ile ilgili merak ettiğimiz birçok şey var. Bir taraftan fazlasıyla melankolik gelirken, diğer taraftan Agar Agar alttan alttan bizimle dalga mı geçiyor yoksa ilişkilerin genel portresini mi çiziyor diye düşündük. Şarkı sözleri nasıl ortaya çıktı? Klip nasıl oluştu?

Clara: Eğer ilişkiler hakkında olmasını dilerseniz öyle yorumlanabilir. Şarkının yazılmaya başladığı zamanda Simon Hanselmann’ın yazdığı “Megahex” isimli çok güzel bir çizgi roman okuyordum. Yeşil bir cadıyı ve kedi erkek arkadaşını konu alan absürt bir hikaye. Bütün günlerini evde rezil bir şekilde oturarak geçiriyorlar. Ertelemeye karşı olan bakış açısı çok ilgimi çekti. Gerçekten çok komik, absürd ve depresif hissettirmeyen bir boşluğa sahip.

Armand: Kişinin kendisiyle olan ilişkisi olarak yorumlamak da yollardan bir tanesi olabilir. Kendinizle olan iletişimin paranoyaklık seviyesine ulaşabilmesi gibi… Köpeklerin de öyle sanırım.

Clara: Sözleri yazmama ilham oldu. Koltukta bir veya iki insan, farklı objelerin hareket ettiği bir daire. Bütün objeler yavaşça ve sakince hareket ediyor. Gerçek mi değil mi anlamıyorsunuz. Hepsinin başlangıcı bu. Bütün görseller… Halüsinasyon görüyorsunuz. Köpeğin makarna yaptığını görüyorsunuz. Siz mi çok yükseksiniz yoksa köpek gerçekten makarna mı yapıyor bilemiyorsunuz.

Absürdü nasıl tarif edersiniz?

Parçalarınızı yaparken ritim mi önce geliyor melodi mi?

Clara: Kuralımız yok. Her şarkı farklı şekilde ortaya çıkıyor. Bazen aklıma gelen melodi temeli oluştururken bazen Armand’ın çaldığı şeylerin üzerine doğaçlama yapıyoruz. Bence en önemlisi parçayı oluştururken olabildiğince ilginçleştirmeye çalışmak. Tamamen bir kurala oturtulmuş şekilde değil bu yüzden.

Armand: Bence güzel bir şey ortaya çıkarmak amacıyla müzik yapmıyoruz. Bir formül bulup bunu üzerinden yürümüyoruz. Eğlenmek için yola çıkıp, müziğin bizi götürdüğü yere gidiyoruz.

İstanbul’da ikinci konserinizi gerçekleştirdiniz. Ve biletler neredeyse çıktıkları gün tükendi!

Gerçekten büyük bir gizem! Gerçekten! Neden, nasıl olduğunu biz de bilmiyoruz. İstanbul’da neredeyse Paris’te olduğu kadar dinleyicimiz var! Burada tanıdığımız insanlar da olmadığı için anlayamıyoruz! Gerçekten çılgınca! Çok garip. Bunu beklemiyorduk. Komik de geliyor. Burada ne, nasıl oldu merak ediyoruz.

Türkiye’de Spotify kullanıcısı çok fazla, sanırız aynı zamanda eşelemeyi de seviyoruz.

Armand: Fazla Spotify kullanıcınız olsa da, gelip bizi dinleyeceğiniz anlamına gelmiyor ki. Ama benim teorim kulaktan kulağa yayıldığı yönünde. Senin için gizemli olan bir şey keşfedip onu sevdiğin insanlarla paylaşmak. Bunun yayılması… Belki de birkaç insan aynı keşfi yaptı…

Peki ya dinleyicileriniz için mesajınız var mı?

Clara: Burada daha fazla çalmayı çok isteriz.

Armand: Şehri, insanların tavrını, atmosferini çok sevdik. Eğer müziğiniz ile güzel karşılanıyorsanız, bu bir zevktir. Tanımadığın bir şehirdeki insanlar sizi müziğiniz için davet ediyor! Çok güzel bir davet!

Spotify 'Frekans' çalma listemizi takip edin.

Sonraki yazýyý yükle
Yükleniyor...
Yükleniyor...