Beyaz perdeden melodiler | Berlin Calling
Sónar Istanbul 2020'nin merakla beklenen isimlerinden Paul Kalkbrenner'in beyaz perdede hayat bulan projesini sizler için inceledik
İnsanların hayatlarının şekillendiği önemli zamanlarda izlediği, dinlediği, okuduğu ve öğrendiği her şey hayatının ilerleyen dönemlerinde onun için bir orijin noktası gibi oluyor. Geçtiğimiz haftalarda spor dünyasının en önemli figürlerinden Amerikalı basketbolcu Kobe Bryant, kızı ve arkadaşlarının da bulunduğu helikopterin düşmesi sonucu vefat etmişti ve tüm dünya bu haberle şoke olmuştu. Ben de inanılmaz etkilemiştim. Film şeridi gibi geçti derler ya, seksen bir sayı attığı geceyi hatırlamıştım, lisedeydim, gece geç saatlerde de olsa maçları kaçırmıyordum. Benim gibi binlerce kilometre ötede birine gecenin bir vakti maç izleme ve basketbol sevgisi kazandıran o koca adamın yıkıcı ve trajik ölüm haberi beni mahvetmişti. O günden sonra söz konusu dönemleri ara ara tekrar hatırlamaya başlamıştım ve bugün müzikal bakış açımdaki ve elektronik müzik sevgisinin perçinlendiği dönemde izlediğim 'Berlin Calling' filmi aklıma gelmişti.
'Berlin in Germany', 'One Day in Europe', 'Global Player' gibi yapımların yönetmenliği üstlenen Hannes Stöhr, bu filmin de senaryosunu yazıp yöneten kişi. Başrollerde ve müziklerde ise, 5 Mart'ta Zorlu PSM'de Sónar Istanbul kapsamında dinleme fırsatı elde edeceğimiz, tek kişilik muhteşem performansıyla Paul Kalkbrenner var. Konusu kısaca, dans müziği pistlerinin ve festivallerinin aranan isimlerinden Martin 'DJ Ickarus' Karow, albüm yapım aşaması sırasında bir gece eğlendiği sırada bir sağlık sorunu yaşar ve kliniğe yatırılır. DJ Ickarus’un ailesiyle, menajeri olan sevgilisi ve arkadaşlarıyla olan ilişkisinin de işin içinde olduğu tam anlamıyla trajikomik bir düşüş hikayesi...
Aslında bu noktada filmin müzikal ve Berlin anlatımının ötesinde postmodern dünya insanının temel duygudurumlarının başkalaşarak daha kompleks hissiyatlar içerisinde cebelleşmesini yansıtan bir duruşu olduğu söylenebilir. Yani hissiyatların ara katmanlarını Paul Kalkbrenner’in dokunuşlarıyla ve filmin akışıyla beraber hissediyorsunuz. Belki de günümüz insanının yaşadıklarına benzer yaşanmışlıkları olduğu gibi aktarıyor yönetmen. Bugün birçok insan için filmin çok önemli bir yeri var. Bunun temelinde filmin o anlatılamayan karmaşık hissiyatlara müziklerle ortak olmasının yattığını düşünüyorum.
'Self' albümüyle bugün yaptığı müziğin ilk temellerini oluşturmuştu Paul Kalkbrenner. Popülerleşmesini sağlayan ve çıtasını iyice yükselttiği 'Berlin Calling' film müzikleri için yaptıklarını övme konusunda geniş kelime haznem yetersiz kalabilir. 'Aaron' gibi muazzam bir melodiyle başlayıp 'Gebrünn Gebrünn' ile gürültülü bir kapanış yapıyor. 'Azure', 'Square 1', 'Sky and Sand', 'Altes Kamuffel' gibi muhteşem parçaları içeren bu soundtrack albümün günümüzün müzikal algısını şekillendirmede çok büyük etkisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bazı zaman gelir tam olarak hissiyatınızı tanımlayamazsınız. Arada kalırsınız, anlatamazsınız, tarif edemezsiniz. Tek başınıza kalıp, favori filmlerden birini açıp kendinizi ona teslim edersiniz iki saatliğine ya da kulaklığınız ve müzik imdadınıza yetişir. 'Berlin Calling' hem müzikal hem de seyirlik anlamda bu yaşanacak hissiyatlara ortak olma konusunda çok üst noktada bir yapım. Bugün bu satırların yazılmasına sebep oluyorsa kuşkusuz pek çok insanın hayatında bir iz bırakmış olmasındandır.
Filmi henüz izlemeyenlerden ya da bir kez daha izlemek isterim diyenlerdenseniz bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz. Paul Kalkbrenner'in hazırladığı film müziklerini aşağıda dinleyebilir, sanatçıyı Sónar Istanbul kapsamında 5 Mart'ta Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde dinlemek için ise bu bağlantıdan ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.
Sónar İstanbul'a özel olarak hazırladığımız çalma listemizi Spotify'da dinleyin.