ÖNE ÇIKANLAR
Konuşamayan müzisyenler: Duyguların müziğe dönüştüğü ama söze gelmediği yer
Söze dökülemeyen şey, müziğin içinde rahatça akabilir
Birçok müzisyen duygularını konuşmakta zorlanır. Ama beste yaparken, şarkı yaparken, set hazırlarken ya da sahnedeyken aynı duygular son derece canlıdır. Seste, ritimde, tekrarın içinde açıkça vardır. Söze dökülemeyen şey, müziğin içinde rahatça akabilir.
Bu bir çelişki değil; aksine oldukça tutarlı bir ruhsal işleyiştir. Çünkü duygular her zaman kelimeye ihtiyaç duymaz. Özellikle erken dönemden itibaren ifade edilmesi zor, anlaşılmamış ya da düzenlenmemiş duygular başka kanallar bulur. Müzik, bu kanalların en güçlülerinden biridir.
Müzisyenler için müzik çoğu zaman güvenli bir ifade alanıdır. Yargılanmadan, açıklamak zorunda kalmadan, “neden böyle hissediyorsun?” sorusuna maruz kalmadan var olabilen bir alandır. Elektronik müzikte özellikle sözlerin daha az olduğu ritimlerin daha fazla olduğunu görürüz. Anlama ve yorumlamaya açıktır. Sanatçının hangi duyguyla yaptığı dinleyicinin duygu durumuna bırakılır. Yas içinde hazırlanmış bir parçanın başkası için güç, harekete geçirme, mutluluk hissileri olarak yansıdığını gözlemleriz. Özellikle elektronik müzikte bütün akış yorumlamaya açıktır. Melankoli, öfke, boşluk, kayıp, arzu ya da bastırılmış coşku; tümü sesle taşınabilir. Ama bu taşıma, her zaman işlemleme anlamına gelmez.
Sorun genellikle burada başlar. Duygular üretime dönüşür. Albüm çıkar, set akar, sahne alkış alır; fakat müzisyenin içsel hayatında aynı duygular hâlâ konuşulmamış, anlaşılmamış ve adlandırılmamış halde kalır.
Gündelik yaşamda duygular çoğu zaman kontrol edilmesi gereken belki görmezden bile gelinen bir “fazlalık” gibi ele alınır. Üretken olmak, işlevsel kalmak, güçlü görünmek beklenirken "ne hissediyorum?" gibi büyük ve çok önemli tek soru bazen kocaman bir dağa dönüşebilir. Özellikle duygulanımsal yoğunluklar öfke, kırılganlık, çaresizlik, özlem, travmalar konuşulması zor, hatta çoğu zaman yasaklı alanlardır. Bu duygular kelimelerle ifade edilemediğinde, beden başka yollar bulur.
Birçok müzisyen için konuşmak, üretmekten daha risklidir. Çünkü konuşmak savunmaları zayıflatır. Anlaşılmama, küçümsenme, kırılgan görünme ya da kontrolü kaybetme korkusu, duygulara kelime vermeyi zorlaştırır. Çünkü sektör hızlı bir akış halindedir.
Müzik tam da burada devreye girer. Ritmin bedeni ele geçirdiği anlarda kontrol gevşer. Duygular düşünceye değil harekete dönüşür. Elektronik müzikte sözlerin olmaması bir eksiklik değil, aksine bir boşluk yaratır; bu boşluk bastırılmış olanın sızabileceği bir alan açar.
Ancak müzik her şeyi taşıyamaz. Bazı duygular tekrar tekrar ortaya çıkar, eğer hayatta olumlu giden durumlar yaşanan bir süreçteysek bu duyguların üstesinden geldiğimizi hatta bu zorlukları önemsiz gibi bile görebiliriz. Bu durum zamanla tükenmişlik, üretkenliğin azaltması, sahneden kopma, yoğun anksiyete ya da bedensel belirtiler halinde kendini gösterebilir. Dışarıdan bakıldığında “yaratıcı süreç” gibi görünen şey, içeriden bir zorlanmaya dönüşebilir.
Psikanalitik açıdan bakıldığında, müzik çoğu zaman bilinçdışının konuşma biçimidir. Ritmik tekrarlar, melodik kırılmalar, ani yükselmeler ya da sessizlikler; kelimelere dökülemeyen duygusal çatışmaların izlerini taşır. Ancak bu izlerle temas etmek, onları anlamlandırmak ve dönüştürmek için başka bir alan gerekir.
Bazı müzisyenler terapiye geldiklerinde “konuşmayı bilmiyorum” der. Oysa zaten konuşuyorlardır; sadece dilleri müziktir. Terapi, bu dili tercüme etmeye çalışır. Sesin arkasındaki duyguyu duymaya, ritmin altında yatan hikâyeye alan açar.
Psikoterapi, müziğin yaptığı şeyi yoksaymaz. Aksine onu tamamlar ve anlamlandırır. Müzikte ifade bulan duygular, terapide kelimeye kavuşabilir. Sahnedeki yoğunluk, insanın kendisiyle kurduğu ilişkiye taşınabilir. Müzisyenin sadece üreten değil, aynı zamanda hissettiği ve yaşadığı durumu kucaklayabilen ve yaşamına bu duygularla devam edebilen bir özne olarak var olabilmesi mümkün olur.
Müzik, duyguları sahneye taşır. Terapi ise o duygular insanın kendi hayatında da yer bulabilsin diye vardır.
