Vahşi kışta yaz coşkusunu Malibu'nun Summer Feels Tour etkinliğinde bulduk
Malibu Şubat ayında bizi İzlanda'nın gözde yerleşim yerlerinden Seydisfjördur'a götürdü ve yaza özgü mutluluğun her yerde yaşanabileceğini kanıtladı
İzlanda'nın doğu kıyısındaki Seydisfjördur'da saat 18:00 ve havadaki kar taneleri, kıyamet rüzgarına maruz kalan cilde çarptığında acımasız bir böcek sürüsü gibi davranıyordu. Diz boyu karda ilerleyerek ve yukarıdaki beyaz kar fırtınasıyla savaşırken, yerin gökyüzüyle nerede buluştuğunu söylemek mümkün değildi. Tek tip bir boşluğun var olduğu sonsuzluğa uzanan steril bir fotoğrafçının stüdyosu gibi. Hava jilet gibi soğuk olmasa arafta olmak gibi bir şey olurdu.
10 dakika sonra mütevazı bir ahşap evin içinde sıcak, pembe ve egzotik sarı aydınlatmanın göz kamaştırıcı bir karışımı önümüzde düşüyor, retro disko marşlarının yükselen bir seçkisi, yakınlardaki hoparlörlerden yankılanıyordu. Montların köşede bir yerde asılı olduğu odanın içinde toplanan kalabalığın aklındaki tek buzlu ve beyaz şey, kokteyl bardaklarından süzülen lezzetli piña colada. Hayır, ışınlanmayı bulup ve Hawaii'ye gitmedik. Bizi bekleyen, Malibu’nun Summer Feels Tour etkinliği... Yaz mevsimiyle birlikte hissedilen manevi haz ve coşkuyu yaymayı amaçlayan üç duraklı bir parti dizisi.
Kış zorludur. Konforumuz, kışın baskın gücünün etkisi ve zifiri karanlık öğleden sonraları, kemik donduran havası ve 'mevsimsel duygudurum bozukluğu' ağırlığı altında acı çekme eğilimindedir. Malibu bu yıl bu durumun böyle olması gerekmediğine karar vererek Summer Feels Tour ile sezonu şimdiden aydınlatan bir girişime imza attı. Festival serisi, Kanada'nın soğuk havasıyla bilinen şehri Winnipeg'de kapanışını yapmadan önce İzlanda'nın güneşten yoksun kıyılarına ve yağmurla yıkanmış Glasgow'a uğradı. Yaz temalı partileri kışın gezegende en sert yaşandığı bölgelere götürmek iddialı bir girişimdi. Aslına bakılırsa hiç basit bir iş olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Turun İzlanda ayağına katılmak için Gatwick'e giderken yılın ilk karı Londra'nın üzerine düşüyordu. Yolculuğun başlarında bu uğursuz bir işaret gibiydi ve birtakım olumsuzlukları beraberinde getirmeye başlamıştı. Havaalanına vardığımızda iç parçalayıcı “ERTELEME” mesajı uçuş numaramızın yanında yanıp sönüyordu. Reykjavik'e programlanan akışa göre üç saat rötarla ulaşmış ve Seydisfjördur'a bağlantılı uçuş yapmanın mümkün olmayacağını anlamıştık. Reykjavik’in karanlık gökyüzü ve kasvetli havasında mahsur kalan bir gezgin, fırtına vardiya değişimine yetişmesini engellediği için gecikme nedenini yardım masasındaki telefonda uzaktaki patronuna yalvararak açıklamaya çalışıyordu. Gece için kalacak bir yer bulduktan ve sabah ilk uçuşu yakalamak için alarmı sabah 5’e kurduktan sonra, yazın henüz çok uzakta olduğu gerçeğiyle daha dürüst şekilde yüzleşiyorduk. Ama etkinliğin gerçekleşeceği Hótel Aldan'a vardığımızda ve parti o gece başladıktan sonra ruh halimiz hızla değişti.
Seydisfjördur, insanın içine işleyen yaz enerjisini her mevsimde sunabilen özelliğiyle çok önemli konuma sahip bir yerleşim yeri. Yaklaşık 650 kişilik uzaktaki köy, her yıl dört ay boyunca doğrudan güneş ışığını engelleyen dağlarla çevrili. Aldığı doğal ışık, bu mistik mavi tonunda yer alan bol miktardaki kar yağışı yansımasında kendini gösteriyordu. Güzelliğinden şüphe yok, ancak çeşitlilik uzun kış hayatının baharatı. Ve o akşamki partinin kanıtladığı gibi, yerli halk için yaza ait benliklerini yeniden keşfetme fırsatı hoşlarına gitmişti.
Soğuk hava, partinin tüm hızıyla harekete geçmesini önlemek için elinden geleni yapıyordu. Bu vesileyle Glasgow'dan gelen headliner DJ'ler The Weaver Brothers, buzul şartlar köye giden tek yolu ulaşıma kapattığı için havaalanına indikten hemen sonra eve dönmek zorunda kalmıştı. Dışarıdaki kar fırtınasının şiddeti ve bunun insanları dışarı çıkmaktan alıkoyma ihtimali, hazırlıklar sırasında organizatörlerden birkaçının sinirlerini bozmuş gibiydi. Ama her nasılsa, her şey tıkırında işliyordu. Öyle ki, 2007'deki kapanışına kadar Reykjavik'teki efsanevi Sirkus gece kulübünü işletmekle ünlü ve şimdi Seydisfjördur'da yaşayan Sigga Boston, DJ değişiminde sahnede karşımıza çıkan isim olmuştu. Saat 7’de etkinliğin başlamasıyla insanlar kalabalıklar halinde mekana gelmeye başlıyordu.
Parti başladığında, Hótel Aldan binasına giriş iki dünya arasında bir eşik gibiydi. Dışarıda, insanlar dev tekerlekli kar kamyonlarının önünde toplanıp şiddetli rüzgarda sigaralarını yakmak için dev bir pürmüs lambası etrafında doluşuyordu. İçeride ise sakin bir yüzme havuzu projeksiyonu rafları dopdolu barın arkasındaki duvarı kaplıyor, güler yüzlü barmenler çeşitli Malibu bazlı kokteyller servis ediyordu. Tropikal meyvenin kokusu havada tatlı bir şekilde asılı kalıyor ve dans pisti, insanlar özgürce dans etmeye başladığında iyice dolmaya başlıyordu.
Seydisfjördur'un beklenmedik bir başka özelliği ise, hem İzlanda'nın her bölgesinden hem de diğer ülkelerden yenilikçi zihinleri kendine çeken bağımsız bir sanat okulu olan LungA School'a ev sahipliği yapması. Etkinliğe gelen ultra şık sanat öğrencileri, bu izole toplulukta beklediğimiz şekilde parti müşterisi gibi görünmüyordu. Yerel sakinlerin ve bir avuç turistin yanı sıra bu öğrenciler de etkinlikteki yerlerini almıştı. Eurodance klasiği 'Rhythm A Dancer' ve The Knife’ın leftfield-synthpop klasiği ‘Heartbeats’ gibi parçaların da çalındığı performanslar, eğlenceyi ve coşkuyu doruğa çıkaran nitelikteydi. İlk başta bazı dinleyiciler arasında eski disko akımından kaynaklanan ayrışmalar gözleniyordu ancak herkes karşı konulmaz yaz dalgasına doğru sürüklendikçe, sosyal engeller yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Dans pistinde limbo oyunları ilgi kaynağı olmaya başlamış ve mekanın etrafında şişme aksesuarlar etrafı kaplamıştı. İnsanlar dans ederken boyunlarıyla kauçuk halkalar yakaladığında büyük alkışlar patlıyor, barın önünde üç müziksever bardaklarına neon kokteyl kaşıklarını vurarak kendi kendilerine bir koro oluşturuyordu.
Yaz mevsiminin sık sık beraberinde getirdiği ve aynı zamanda partinin olmazsa olmaz bileşeni olan sürükleyici enerji, İzlanda’nın vahşi yaşamlarını keşfetmek yerine o sırada kendilerini Seydisfjördur’da tutsak kalmış halde bulan Hint-Amerikalı çift Saniya ve Varun’da kendini gösteriyordu. Saniya, “Bu akşam partilemeyi beklemiyorduk, ama hava şartları nedeniyle burada sıkışıp kaldık” diyor, kafasında dengeli şekilde duran pembe flamingo şapkasıyla konudan konuya atlayarak konuşmaya başlamadan hemen önce, “Ama tamamen harika!” diye eklemeyi de ihmal etmiyordu. Sert kış onları Seydisfjördur'da tutsak bırakmış olabilir, ancak Malibu’nun Summer Feels partisinin onları benzersiz bir özgürlük duygusuyla buluşturduğu kesin.
#Frekans çalma listemizi Spotify'da takip edin.
Çeviri: Mustafa Tokgöz