Farklı tonlarda yakınlıklar: Nene H
Evde olmak, füzyon çağı ve tekno üstüne
İstanbul doğumlu akademisyen, prodüktör, DJ Beste Aydın veya sahne adıyla Nene H’nin Berlin’deki evinin önünde heyecanla beklerken, sanatçı kapıyı gülümseyerek açıyor.
Klasik müzik eğitimini post-modernizme adapte etmiş, kendi olanaklarıyla tutkusuna sıkı sıkı tutunarak Berlin elektronik müzik sahnesinin kalbine yerleşmiş Beste, sohbetimize başlamadan “Türk kahvesi içer miyiz?” diye soruyor. “Damla sakızlı mı yoksa normal mi?”
Sohbetimiz dallanıp budaklanırken yıllardır üzerinde çalıştığı, 30 Ocak’ta CTM Festival’i kapsamında Berlin tekno sahnesinin günümüz kalbi Berghain’da Gürcistan Ulusal Korosu ile beraber ilk dinleyici karşısına sunacağı projesi Chela’dan konu açılıyor.
Bir taraftan duvarlarını kendisinin kapladığı stüdyosunda Randomer’ın kicklerini nasıl yaptığını anlattığı videoyu sohbetin getirisiyle gösterirken Chela için “parçaları besteleyip özgün bir biçimde doğru yerlerine yerleştirdiğiniz zaman, dünya genelinde insanları bir araya getirebiliyorsunuz.” diyor. “Geniş dinleyicilere hitap edebilmenin sırrı bu sanırım. Ve bana kalırsa aynı tavırların farklı formatlarını sunuyoruz insanlara. Esas olan anlatmak istediğinizi en saf bir tavırla aktarabilmek başka bir şey değil.”
“CTM festivali için ayrıca sevinçliyim, bana güvenip büyük bir sorumluluk vermeleri ve projemi hayata geçirebilmek için ihtiyaçlarımı sağladıkları için. Kelimelere sığdıramam ne kadar heyecanlı olduğumu ve dünya sahnesinde, Berghain’da bunu gerçekleştirebileceğime. İki sene önce ilk defa Berghain’da sahne almıştım, tabii ki yine CTM festivalinde. Bu üçüncü deneyimim olacak benim için, çok gurur verici. Umarım orada görüşürüz sizlerle de.” diye de ekliyor.
Ama sizin için sohbetimizi en başından almayı, Beste’nin Nene H kimliğini daha yakından tanımanızı, röportajı okumayı sonlandırdığınızda sizde kalacak hissiyatların güzelliğinden emin olduğumuz için çok isteriz.
İşte Nene H…
Nene H kendini nasıl tanımlıyor? Akademisyen, prodüktör, müzisyen? Ya da hepsi?
Açıkçası kafamı bu tip bir ayrıştırma yapmaya pek yormuyorum, onun yerine odaklandığım konular daha çok sorumluluklarım, üzerinde çalıştığım projeler ve yapmak/üretmek istediklerim. Ama yukarıda saydıklarınızın hepsine evet diyebiliriz, yani tam bir ineğimdir.
İstanbul’da doğdunuz, İzmir, Ankara, Tel Aviv ve Stuttgart’ın atmosferini deneyimlediniz ve şimdi ise Berlin'de yaşıyorsunuz. Bu kararın arkasında belirli bir neden var mı?
Elimde olan imkanları ve önümde olan seçenekleri her zaman maksimum potansiyelde kullanma isteğim ve bunu gerçekleştirebilmek için sonuna kadar mücadele etmekten hiç kaçınmamış olmam benim kişisel ve profesyonel yolumu çizen koşullar oldular. Örneğin, Berlin’e gelişimin yolunu açan karar Stuttgart’ta okuduğum dönemde, içinde bulunduğum klasik müzik camiasından nasıl çıkarım savaşı ve şu an ben müzik yaparak hayatıma nasıl devam edebilirim soruları ve kaygıları sonucu ortaya çıkmıştı. Stuttgart’taki son dönemimde solo piyano yüksek lisansımı bitirirken zaten 2. anadal olarak kompozisyona başlamıştım ve elektronik müziğe ilgim orda zaten çok artmıştı. Ya caz piyanoya ya da elektronik müziğe devam diye düşünüyordum, Berlin’e geldikten sonra karar ve yol tabi daha da kesinleşti.
Ev konseptinin sizin için bir önemi var mıdır?
Zamanımın çoğu evde geçtiği için çok önemi var. Hele ki ev denenemeyecek yerlerde yıllarca yaşadıktan sonra daha da değere biniyor açıkçası.
Müzik yaptığım çalışma alanım yer hep ev olmuştur, piyanom da hep evdeydi, evde dört duvar arasında müzik yapmak çocukluğumdan beri ekmek peynir gibi bir şey benim için. Ama onun dışında çok fazla bir seçimim yıllarca olmadı, okul yılları zaten bildiğin sefalet tam anlamıyla. 12 yıldır Almanya’dayım ve kendime ilk kez dolap yatak falan aldım bu yıl, bundan önce param hep müziğe gidiyordu. Biz Almanya’da okuyan Türk takımının tipik hareketleri mesela karton kutulardan masa yapmak falandır. Yani burada çok rahat okuyan hiç öğrenci tanımıyorum Türkiye’den. Okul bittikten sonra durumlar şartlar daha iyiye gidiyor çalıştıkça tabi, insan kendine bakmaya, eve farklı bir şekilde özen göstermeye ve önemsemeye başlıyor. Biz de yaşlanıyoruz sonuçta.
Daha önceki röportajlarınızdan birinde, “kendisi için var olan, samimi/dürüst bir an yaratmaya odaklandığınızdan” bahsediyorsunuz. Bir sanatçı bu dürüstlüğü yaratmak için yapımlarına ne kadar yakın olmalı? Ürünün üreticisiyle bağı sizce nasıl olmalı?
Bu konu iki durumda farklı şekilde gelişiyor. Sahnedeyken, canlı çalarken samimi/dürüst bir an yaratmak bambaşka bir şey. O anda iletişimdesin ve hata vs. her şeyi o ana adarsın. İletişim biter sen otele gidersin, adrenalin hala tavanda, uyuyamazsın falan. O ani düşünürsün sürekli. Dürüstlük samimiyet karşı tarafla o anda paylaşılandadır.
Fakat evinde oturup track yaparken veya müzik bestelerken diyelim, o samimiyet dürüstlük başkalarına karşı değil, kendine karşı bir dürüstlük samimiyettir. Benim için çok daha acımasız bir andır, kendime daha sertimdir, yaptığım şeyleri beğenmem ve saire...
İkisinde de yakınlık var, ama farklı tonlarda. Bilmem anlatabildim mi?
DJ setlerinde ve müzik prodüksiyonlarında Nene H'nin farklı yönlerine tanıklık ettiğimizi hissediyoruz. Size ait bir DJ set ile kendi besteleriniz arasında bir fark görüyor musunuz?
Evet görmek değil sadece, bilinçli olarak yapıyorum. Tipik olandan uzak durmaya çalışıyorum, kendimi geliştirmeye çalışıyorum, bir de çok deneysel kafam vardır, onun için böyle oluyor. Bu ama karşı tarafın senin ne yaptığını anlamasını zorlaştırıyor, yani açıkçası işime böyle olmak çok da yaramıyor bazı konularda. Ama orda da dürüstlük açıklık, olduğun gibi olmak bence çok önemli şeyler.
Yeni parçalar keşfetmenin en etkili yolu sizin için nedir?
Discogs - Bandcamp - Soundcloud gibi platformlarda saatlerce bakınmak…
Beğendin DJ’lerin çaldıkları parçaların plak şirketlerini araştırmak…
Küreselleşme çağında füzyonun yeri nedir? Sizce füzyon geleceğin müzik prodüksiyonuna nasıl yol gösterecek?
Müzikte yol çok önemli değil bence anlam önemli. Füzyon amaçsız olunca sönüyor, bir coşku oluyor sonra geçiyor trendler gibi. Füzyon olsun ne olursa olsun yaptığın müzik, bir amacı bir hikayesi olursa 100 yıl sonra bile olsa anlamlı bir değeri olur.
Hazır füzyon hakkında konuşuyorken, ilham aldığınız sanatçıları öğrenmeyi çok isteriz. Bizimle birkaç isim paylaşmak ister misiniz?
Madem konumuz füzyon, o zaman benim için su anda benim gönlümü en çalan sanatçı bu konuda Ana Roxanne. Caz / electronic füzyon bu kadar mı tadında olur. Başyapıt EP’si. (meraklısına: https://anaroxanne.bandcamp.com) Bir de çok Hiro Kone hayranıyım. Herkesin bilmesi gereken bir isim.
Bugünlerde en çok nelerle uğraşıyorsunuz?
Georgian
National Choir Ensemble Basiani ile beraber yaptığım “Chela” adlı
projemin ilk temsili CTM Festivali Berghain’da olacak. Onunla yatıp
kalkıyorum şu an.
Nene H eğlenmek istediğinde nerelere gider, neler dinler?
Ben
başkalarına güzel vakit geçirmelerini sağlamayı, kendim eğlenmekten
daha çok seviyorum. Arada bir çıkarsam da Berghain’a giderim Berlin’de.
Bir de Kopenhag’da yerleşik sanatçısı olduğum “Endurance” adında bir
parti var, orası çok rahat ettiğim bir yer. Tam bir old school rave’dir.
O tarz bir ortamı dünyada başka bir yerde bulmak bu zamanda zor.
Eğlenmek için tabi ki tekno dışında trap & rap & hiphop stilleri
bu aralar beni çıldırtıyor.
Berlin’in sen sevdiğiniz özellikleri?
İğrenç bi yer olması.
Nene H Netflix’teki hangi dizi için müzik prodüksiyonu yapmak isterdi?
Rick& Morty ve Adventure Time için müzik yapmayı çok isterdim.
2020’de Nene H’yi neler bekliyor?
Umarım güzel şeyler bekliyordur.
Chela projesinin sizin için önemi nedir? Arkasındaki hikaye nasıl şekillendi?
2017’den beri kafamda olan ve koroyla 2017’den beri konuşmamıza rağmen yıllarca bir türlü olduramadığım, fakat hayatımın en büyük hayallerinden biri olan bir proje. Hele ki böyle bir şeyi Berghain’da CTM Festivali'nde çalmak açıkçası herkese nasip olmaz onun için çok ama çok mutlu gururluyum ve umuyorum ki oraya gelen herkese unutulmaz bir Berghain anı yaşatabilirim.
'Dünyanın Ritmi' çalma listemizi Spotify'da takip edin.