Köstebekler, Baskınlar ve Tesadüfler Üzerine | SAMA'
“Eğer bir savaş veriyorsan sağlam temeller at, akıllıca yüksel ve kazan”
Geçtiğimiz aylarda İzmir Högre / Unten’de dinlediğimiz Filistinli ilk kadın DJ ve prodüktör SAMA’, Mixmag Türkiye “Summer Gatherings” etkinlikleri kapsamında 6 Haziran’da Çeşme’deki elektronik müzikseverlere Filistin underground sahnesinin kapılarını açtı. Performansı öncesi bir araya geldiğimiz SAMA’ ile bugüne kadar yaptıkları, yükselen kariyeri ve techno’ya olan tutkusu hakkında konuştuk.
Senin için sorun olmazsa bazı politik sorular sormak istiyoruz. Bu soruları sormamızın asıl nedeni kültürümüzün gerçekten yakın olması ve aynı durumları tecrübe ediyor oluşumuz.
Elbette. Röportajlarda genellikle politik sorular alıyorum zaten. Hatta bu durumdan dolayı olaylara politik yönlerinden bakmaya başladım diyebilirim. Başlarda nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum. Trump’ın Kudüs kararını açıkladığı gün Paris'te çalıyordum ve yaptığım 7 röportajda da aynı soruyu aldım: “Trump'ın kararı hakkında ne düşünüyorsun?”. Umurumda olmasa da bu sorunun geleceğini bildiğim için önceki gün teyzeme bir mesaj atmıştım, “Ne düşünüyoruz?” diyerek. Soruyu sorduklarında gelen mesajı okuyordum.
Müziğin politik bir duruşa sahip olduğunu düşünüyor musun? Ya da bu iki alan birbirinden oldukça uzak mı?
Müziği nasıl konumlandırdığına bağlı olarak değişir. Mesaj vermek istersen mesaj verirsin, özgür bir alan yaratmak istersen yaratırsın ya da sadece dinler her şeyi oluruna bırakırsın. Ben müziği oldum olası gerçek hayattan ve mesajlardan kaçtığım bir alan olarak gördüm. Bu bana techno’nun kattığı en değerli şeylerden biri.
Hayatım boyunca savaşla iç içeydim. 10 yaşımdayken burun buruna geldiğim, 18 yaşımdayken içinden çıkmayı başardığım bir enkazdan bahsediyorum. Savaş bittikten sonra üniversite okumaya Beyrut’a gittiğimde techno ile tanıştım. Dans ederken kendimi ilk defa ve gerçekten özgür hissetmiştim. İşte o zaman ilk defa Filistin hakkında düşünmemiştim. Farklı bir yerdeydim. Tam bir “A-ha” anıydı.
Sana özgürlük ve barışı çağrıştıran techno ve rave kültürü çoğu insan için anarşist bir mizaca sahip. Bu kontrast hakkında ne düşünüyorsun?
Bütün bu dogmaları yaratan kültür, müziğin kendisi değil. Berlin’e gidene kadar techno’nun politik bir duruşu olduğunu bilmiyordum ve yükselişinin sebeplerini anlattıklarında çok şaşırmıştım. Beyrut'ta ilk defa techno dinlediğimde kimse bana kültürünü, geçmişini ya da politik duruşunu açıklamadı. Belki de yoktur. İnsanlar sadece farklı duygular da hissedebilmeyi sevmiştir. Şahsen ben bazı şeylerden kaçmak istemiştim. Bence bu, kültürü benimseyen herkesin yaşadığı bir deneyim. Techno Berlin'de duvarın yıkılmasıyla başladı. Beyrut'ta nasıl başladığından emin değilim. Ama Filistin'de nasıl başladığını biliyorum.
Elektronik müziği, özellikle techno’yu diğer janrlardan ayrı kılan nedir? Müzikte vokallere takılır mısın?
Küçük yaşlarda Hip-Hop ve Arapça ezgilerle dans ettiğimi hatırlıyorum. Bu tarz bir müzik dinlerken her zaman doğrudan bir mesajla karşı karşıyasın, bir aşk şarkısıysa sevdiğin hakkında, bir savaş şarkısıysa savaş hakkında düşünüyorsun. Sözler düşünceleri çağırıyor. Techno dinlerken ve kendini karanlık ritimlerin arasında kaybederken her şeyin kafandan çıkmasına izin veriyorsun.
Seni çalmaya ve üretmeye iten şey ne oldu?
Techno gerçek hayattan kopabildiğin bir atmosfer yaratıyor. Farklı bir düzleme geçiyorsun. Tarz olarak techno üzerine yoğunlaşmamın ve üretme isteğimin en büyük sebeplerinden biri de hissettiklerimi yakın çevremle paylaşabilme tutkusuydu. “Gençler, içinde bulunduğumuz b*ktan başka şeyler de var hayatta!”.
Filistin'deki insanların her biri farklı bir motivasyona sahip, bazı insanlar politik amaçlarla müzik yapıyor. Birkaç ay önce Ramallah'ta “Sodassi” adında bir kolektif kurduk. Bir aile restoranının bodrum katındaki mutfağından girdiğiniz bir underground kulüp hayal edin. Tek istediğimiz bir araya gelerek özgürce dans edebileceğimiz ve dış dünyadan uzaklaşabileceğimiz bir alan yaratmaktı!
Sodassi ile düzenlediğiniz gecelerde polisle karşı karşıya kaldınız mı?
Başlangıçta dilediğimiz saate kadar eğlenebiliyorduk, müzik ve sesi kısıtlayıcı bir yasa yoktu. Katılım arttıkça bize karşı aldıkları tavır sinir bozucu olmaya başladı. Bu müziği dinleyen insanları gördüklerinde deli muamelesi yapıyorlardı: “Bu da neyin nesi böyle?”, “Tanıştırayım, bu tam olarak techno!” Yüksek sesten dolayı partilerimizi basmaya başladılar. Daha underground mekanlarda toplanmaya başlamamıza rağmen gelmeye devam ettiler. Filistin’de müziği ve yüksek sesi kısıtlayan yasalar böylece yürürlüğe girdi.
16 yaşımdan beri polislerle iç içeyim. 29 yaşında olduğumu düşünürsek neredeyse çoğunu tanıyorum. Ben çalarken geceyi bitirmemiz için geldiklerinde “Tamam, bir parça daha çalıp müziği kapatacağım” diyordum. Kalabalığın içinde oturup bizi bekliyorlardı. Bir parça çaldıktan sonra müziği kapatıyor, kalabalığın içinden birileri bağırmaya başlarsa onları durduruyordum.
Şimdilerde polisle Filistin halkı arasında bir uzlaşma olduğunu söyleyebilirim. Bizi biraz daha iyi anlıyorlar, biz de onları. Artık “Nasılsın Sama! Lütfen müziği durdurabilir misin?” diye yaklaşıyorlar. Biraz daha zamana ihtiyacım olduğunu söylersem bana zaman veriyorlar.
Bu kadar soğuk kanlı olmayı nasıl başarıyorsun?
Ailem bana haksız duruma düşmeden savaşmayı öğretti. Gücünü ve haklılığını doğru yerde göstermelisin. Eğer kaybedeceğini biliyorsan neden savaşırsın ki? Buradaki mesele savaşırken aklını kullanıp kullanmadığın. Polisi yumruklayarak alt edemezsin çünkü bunun hapse girmek dışında hiçbir karşılığı yok. Eğer bir savaş veriyorsan sağlam temeller at, akıllıca yüksel ve kazan.
Kurduğumuz kolektif sayesinde dünyanın dört bir yanından yaklaşık 10 DJ'i yakın zamanda Filistin'de ağırladık. Mesele şu ki, devlet Filistinli olmayan kişileri bizden daha çok dinliyor. Polis partilerimizi bastığında bizimle omuz omuza çalan yabancılarla göz göze geliyor. Eğer bir yabancı onlara “Bu sizin kültürünüz ve ülkeniz için iyi bir şey” derse hiçbir problem yok. O yüzden insanları bulacaksın, Filistin'e getireceksin, baskına uğrayacaksın ve sadece oturup konuşmaları bittikten sonra “Parti başlasın!” diyeceksin.
Sürekli bir polis baskını olma ihtimali kalabalığın modunu nasıl etkiliyor?
Geçtiğimiz ay bir arkadaşımız özel bir ev partisi veriyordu. İçerde Nicolas Jaar çalıyordu. Polis geldi ve iki arkadaşım pencereden atladı. “Çok fazla panik yaptık, birden atladık ve aniden cehennemin tam ortasında olduğumuzu anladık. Kendimize geldiğimizde camdan düşüyorduk.”
Filistin’in en güzel yanı herkesin birbirini tanıması. En son yaşanan polis baskınından içerideki köstebeğimiz sayesinde yırttık. Polis gelene kadar eğlenmeye devam ettik. Geldiğinde kapıdaki görevli kapıyı kilitledi, aşağı indi ve herkese eşyalarını saklamasını söyledi. Polisler gelip içeridekilerden birini soruşturmaya aldıktan sonra bile partiye devam ettik.
Bu tür polis baskınları için bizi alarma geçirecek bir sisteme ihtiyacımız olduğuna karar verdik. Bir sonraki sefer geldiklerinde alt katta mavi ve kırmızı ışıklarla alarm çalıyordu. O günkü baskında kelimenin tam anlamıyla saniyeler içinde toz olmuştuk!
Müzik kariyerin boyunca çevrenden aldığın en ilginç tepki neydi?
Bir keresinde bir kadın “Ben ve kocam Filistinli olduğunuz için partinize geldik ve kocamın ilk kez dans ettiğini gördüm. Düğünümüzde bile dans etmemişti” deyip teşekkür etti. Kocası hayatında ilk kez kadınla dans etmiş hem de ilk defa dinlediği bir müzikte. Benim techno dinlemeye tesadüfen başlayışım ve hayatımın değişmesi gibi...
Önceki röportajlarında sadece etnik kökeninle tanınmak istemediğinden bahsediyorsun. Toplumun sana yakıştırdığı etiketlerle nasıl başa çıkıyorsun?
Başa çıkıyorum denemez. Bunu yapabilseydim bi’ saniye bile durmazdım. Müzik tarzımla uzaktan yakından alakası olmayan etkinliklere book’landığım zamanlar oluyor. Bir keresinde bir düğün grubundan sonra çalmıştım. Organizatörlere müziğimi dinleyip dinlemediklerini sorduğumda sadece Filistinli olduğum için çağırdıklarını öğrenmiştim. O gün sadece benim için gelen kitle dışındaki herkes müziğe ayak uyduramayıp ortamdan ayrılmak durumunda kalmıştı.
Örneğin,
önümüzdeki dönem ABD turuna çıkacağım ve bu beni çok düşündürüyor. O vizeyi
almak için Amerikan hükümetine 5.000 dolar ödeyeceğim ve belki de
alamayacağım. Geçen sene Londra’da çalacağım bir organizasyon için vize
alamamıştım. İşte Arap gibi hissetmek diye buna denir. Bu gerçekten komik
çünkü Champs-Elysees'e gittiğinizde Araplarla dolu olduğunu görüyorsunuz. En
büyük futbol takımlarının hepsi Araplar tarafından yönetiliyor... Örnekler
saymakla bitmez.
Fransa’da yaşamayı tercih etme sebebin nedir? Oradaki hayatın ve çevrenden bahseder misin?
Bana oturma izni verdiler, tek sebebi bu. Aslına bakarsanız Fransa’da yapacak pek bir şey yok. Tek iyi yönü sağlıklı yemekler yiyebilmek ve uyuyabilmek, insanca... Berlin’de yaşasaydım çoktan ölmüş olurdum sanırım. Çevrem genellikle Araplarla dolu, istediğim zaman damak tadıma uygun yemekler bulabiliyorum. Gerçi üç yıldır turluyorum. Orada yaşadığımı düşününce garipsedim şu an.
Avrupa’da geçirdiğin süre boyunca çevrende garipsediğin bir davranış tarzı oldu mu?
Neredeyse her gün. Çoğu arkadaşım gazeteci. Onlarla sohbet ettiğimiz sırada ırkçı ve seksist düşünmekle itham edilmek işten bile değil. İnsanlar çok küçük ayrıntılara takılabiliyor. “Bana ırkçı olarak algılanmayacağım bir yol gösterin” diye isyan ediyorum bazen. Irkçılık, cinsiyetçilik, sosyalizm... Tüm bu kavramlar zihnimizde kurduğumuz kalıplardan ibaret. Çünkü doğru yönün ne olduğuna karar vermemizin imkanı yok. Çok fobi var mesela: homofobi, zenofobi, sallıyorum kenofobi filan... Geçen gün “ageism” diye bir şeyin olduğunu öğrendim. Çıldırırsın! Filistin'deyken bu tür şeyler hakkında bir fikrim bile yoktu. Irkçılık yoktu, fobi yoktu. Ta ki Avrupa'ya gidene kadar...
Sahne adını Skywalker'dan SAMA’ya değiştirmenin ardındaki hikaye nedir?
Artık 18 yaşında değilim. Bunu çocukluktan yetişkinliğe geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak gibi düşünebilirsin. İkinci sebebi de kariyerimde ilerlerken Star Wars’tan dolayı herhangi bir telif hakkı sorunuyla karşı karşıya kalmamak için bir önlem almaktı. Bu yüzden haftalar süren bir beyin fırtınası sonucunda Arapça gökyüzü anlamına gelen SAMA’yı yani kendi adımı kullanmaya karar verdik. Geçtiğimiz haftalarda çalarken yanıma gelen biri SAMA’nın Arapça Google arama sonuçlarını gösterdi, üçüncü sıradaydım. Ben ve gökyüzü neredeyse aynı seviyeyiz! İnanılmaz bir şey bu.
Yakın zamanda yeni bir albüm veya single çıkaracak mısın?
Sözde evet. Çok kötü olduğunu düşündüğüm bir EP'yi bitirmek üzereydim. Kimse benimle aynı fikirde değildi. Daha iyi olduğunu keşfettiğim rastgele başka bir parça üretmeye başladım ve geri kalanını kaldırmaya karar verdim. S*çtım batırdım.
Artık EP için hiçbir söz vermiyorum. Kendime zaman verdim. Beni aramaya ve teslim tarihinin yaklaştığını söyleyenlere “Cidden kısıtlı bir süre içinde müzik yapmamı mı istiyorsun? B*ktan bir şeyin benim adımla çıkmasını istemiyorum” cevabını veriyorum.
Olayların benim için bu kadar hızlı gelişmesi bir yandan çok güzel bir yandan da üzerimde çok büyük bir baskı oluşturuyor. DJ setlerimi seviyorum ama prodüksiyonlarımdan nefret ediyorum. Umarım bir gün onları da severim.
Favori DJ’ini öğrenebilir miyiz?
Hayatım boyunca beni hiç hayal kırıklığına uğratmayan, birçok büyük isimden bile daha iyi işler yaptığına inandığım tek bir adam var: Jason Kaakoush. O çalarken dans ettiğim kadar hiçbir yerde dans etmedim. Bir keresinde onu dinlemeye gittim ve b2b yapmak için beni setin başına davet etti. Bunu asla hayal etmemiştim, ayaklarım yerden kesilmişti. Bu adam bir dahi.
Filistin ve Avrupa'da çalmak arasındaki fark nedir?
Başlangıçta Filistin underground sahnesinde 30 kişiye karşı çalıyordum ama dünyanın geri kalanı öyle değil. 2.000 hatta bazen 10.000’den fazla insan için çalma fikrine hala alışmaya çalışıyorum.
Yeni tekniklerimi ilk olarak Filistin'de denerim çünkü rahat hissetmediğimde müziği kapatabilirim ve o an orada olan insanlar buna takılmaz. İnsanlar beni ünlü bir DJ olduğum için değil, küçük Sama’nın bebek beziyle koşuşturan hallerini bildikleri için tanıyor. Boiler Room setimde yanımda olan herkesin adını, yaşını, yaşadığı yeri ve mesleğini söyleyebilirim. Filistin’de çalarken salonumda kardeşlerimin önünde çalıyor gibi hissediyorum. Filistin hepimiz için rahat bir ev. Çocukluğumuzdan beri birbirimizi tanımamız aramızdaki bağı güçlendiriyor. Biz ayrılmaz bir topluluğuz!
Filistin
dışında çaldığımda ise beni destekleyen Araplarla karşılaşmak heyecan verici.
Sziget'te sahneye çıktığımda yaklaşık 5.000 kişilik kalabalığın arasından hızla
öne doğru gelen bir Mısır bayrağı görmüştüm. Bütün set boyunca ilk sıradaydı.
Ben çalarken birlikte eğlenen ve “O bizden biri!” hissine kapılıp güçlü hisseden
Filistinlileri görmenin devrim yapmaktan bir farkı yok.
Şimdiye kadar çalmaktan en çok keyif aldığın yer neresiydi?
Mekanlar büyük bir fark yaratıyor. Büyük sahneleri sevmiyorum. Kalabalıkla aynı seviyede olmayı tercih ederim. İzmir Högre hayatım boyunca geçirdiğim en güzel gecelerden biriydi. Daha önce hiç kalabalığın ortasında çalmamıştım. İnanılmazdı. Başlangıçta önümde birkaç insan vardı, setin ortalarında arkamı döndüğümde koca bir kalabalıkla karşı karşıya kaldım. Arkamda bu kadar çok insan olduğunun farkına varmamıştım. Gözlerime inanamadım.
Beyrut dünyada duyacağınız en iyi techno müziğe sahip. (Berlin değil mi?) Hayır, hayır. Berlin'de herkes techno çalıyor. Hatta bazı kulüplerinde insanlar CDJ'lerin nasıl kullanılacağını bile bilmiyor. Beyrut'ta CDJ'i mükemmel çalamıyorsanız sahneye yaklaşamazsınız. Warm-up çalmanız için bile şansınız yok. Avrupa'da ünlü olana kadar Beyrut'ta hiç çalmamıştım. Projekt Beyrut'ta Jason'la çalmak benim için büyük bir onurdu.
Fotoğraf:
Roddy Bow
Renaud Bouchez
Desire van den Berg
Spotify '#Arşiv' çalma listemizi takip edin.