Joris Voorn: 'Müzik hikaye anlatmalı, sana dokunmalı'
"Mesele sadece hitleri çalmakla ilgili değil, havadaki ellerle değil, deneyimle ilgili"
Joris Voorn bütün geceyi kulüpte geçirdikten sonra aklınızdan çıkmayan, size hikayeleri ile dokunan melodilerin ve ritimlerin peşinde. Sadece beraber güzel duyulan birkaç notanın ötesindeki müzikal yaklaşımı ile Hollanda elektronik müzik sahnesine sonsuz katkıda bulunan prodüktör/DJ 22 senedir enerjisini dünyanın dört bir yanındaki dinleyicisi ile buluşturuyor. Yeni albümü 'Four (\\\\)', ilham kaynakları ve sahnedeki hissiyatları hakkında kendi evinde, Amsterdam'da konuşma fırsatı yakaladığımız Joris Voorn, geniş kapsamlı müzik zevkine tam erişim sağlıyor ve daha da geniş bir kitleye ulaşmaya hazırlanıyor.
Sohbetimize daha önce birkaç röportajınızda bahsettiğiniz ve oldukça ilgimizi çeken bir kavramla başlamak istiyoruz. Genel anlamıyla hatırlanmaya değer, akılda kalıcı müzik üretiminin peşinde olduğunuzu belirtmişsiniz. Hatırlanmaya değer, akılda kalıcı müziği nasıl tanımlıyorsunuz?
Bütün geceyi kulüpte geçirdikten veya inanılmaz bir partiden çıktıktan sonra aklınızda kalan müzikten bahsediyorum. Genelde bütün duyduğumuz davullar, melodi ve döngüler olsa da benim peşinden koştuğum ve üretmeye çalıştığım şey spesifik olarak o geceden hatırladığınız müzikleri üretmek… İşte bu akılda kalan, hatırlanmaya değer müzik oluyor.
Sizin için bu akılda kalıcı olanla sadece döngülerden oluşan müziği ayırt etmenin yolu nedir?
Müziği her zaman unutulmaz kılan şeyin bir duygu olduğunu düşünüyorum. Bir prodüktör olarak sadece yapmam gerekeni yapıyorum ve müziğimin insanlara ulaşmasını ümid ediyorum. Melodilerimi yaratırken “sadece beraber güzel duyulan birkaç notadan” ziyade daha farklı şekillerde öne çıkmasına özen gösteriyorum. Bir hikaye anlatmalı, sana dokunmalı. Eğer duygusal bir yönden sana dokunuyorsa akılda kalıcı oluyor, aklından çıkmıyor.
Yeni albümünüz “\\\\” yakında yayında! Üretim aşamasından bize bahsetmek ister misiniz?
Yeni albümümün üretim aşaması kısa süre önce sonlandı. 15 Kasım’da tüm dünyada çıkmış olacak. Yapılması gereken çok fazla iş vardı. Sanırım çıkardığım tüm albümler, yıllar boyunca oluşturduğum bütün eskizlerden seçip düzenlediğim uzun bir süreç oluyor. Öncelikle albümün çalma listesini oluşturup, bir albüm haline gelene kadar seçeneklerimi daraltıyorum. Sonrasında parçaların müzikal kalitesini en yukarıya çıkarmaya çalışıyorum. Olabildiğince güzel duyulmalı… Müzikal anlamda olabildiğince ilginç duyulmalı…
Bütün bunlarla beraber bu albümde yıllar içerisinde oluşturduğum daha uzun ve daha klasik sentezleyici seslerine yakın parçaları seçtim. Underworld, Leftfield, Orbital gibi sanatçıları dinleyerek başladığım elektronik müzikle tanışma dönemim olan 90’lı yıllara ait pek çok ses öğesi var. Gençken bayıldığım müziklere yakın sesler…
Yeni albümünüze ilham olan isimlerden bahsederken aynı gruplar için daha önceki röportajlarınızda bu grupların “kulağınızı açtığından” da söz ediyorsunuz. Bu deneyimini nasıl tanımlarsınız?
(gülüyor) Chemical Brothers, Underworld, Orbital…. Bu grupları dinlerken, kulaklarımı daha önce hiç dinlemediğim bir şey gösterdiği anlamında açtılar. Gitar üzerine kurulu müziklerden oluşan bir arkaplanım var, daha çok rock müzik üzerine kurulu. Mesela, Nine Inch Nails’i dinlerken, elektronik müziğin ne olduğu konusunda bir miktar fikir edinmiştim. Ancak biliyorsun ki, Nine Inch Nails daha çok rock odaklı.
Underworld’ün ilk parçalarını dinlemeye başladığımda techno ritimleri üstüne rock vokalini de duymaya başladım. Her ne kadar rock veya new-wave olarak da adlandırılsa da techno müzikti.
Başlangıçta anlamadım. “Bu nasıl çalışıyor?” gibiydim. Birisi şarkı söylüyor, ritim sıkıcı, hiçbir şey değişmiyor. Ama daha çok dinledikçe kulaklarım daha da açıldı. Beynimin buna alışması gibi. Onun güzelliğini görmeye ve duymaya başladım.
Lokal bir müzisyen olarak, ADE hakkında nasıl hissediyorsunuz?
Yani, Amsterdam’da yaşıyorum. Bu sebeple burası benim şehrim, neredeyse kendi etkinliğim gibi hissediyorum. Tabii ki benim etkinliğim değil fakat Amsterdam’ın ADE’nin bu kadar büyümesine olanak sağladığı için burayla gurur duyuyorum. Dünyanın her tarafından gelen insanlara kendi şehrimde kendi partilerimi düzenleyebiliyorum. Benimle kendi evimde çalarken buluşuyorlar. Gerçekten fantastik bir duygu. Gelmiş geçmiş en güzel şey. Elbette dünyayı gezmeye ve farklı şehirlerde de çalmaya bayılıyorum ama bu kadar insanın buraya gelmesi çok özel.
Birkaç yıl önce “We Love The Sound Of Sundays Space Ibiza” için Mixmag ile iş birliği yaptınız. İbiza'nın prodüktör ve DJ olarak ne kadar önemli olduğunu düşünüyorsunuz?
İbiza, yapımcılar ve DJ’ler için önemli bir yer. Oraya gitmek gerçekten güzel. Ve aynen Amsterdam Dance Event gibi bir yer. İbiza, dünyanın her yerinden gelen insanların harika bir müziğin keyfini çıkarmak için buluştuğu bir yer. Ve diğer şehirlere gittiğim zaman da“Ah, seni İbiza'da gördüm!” diyebiliyorum. İnsanların müzik sevgisi için seyahat etmesi her zaman çok hoş oluyor. Yani bu anlamda, İbiza hala bir yer. Harika bir müzikal tarihi var. Bu her zaman bir miras olacak bir şey.
Bir DJ/prodüktör olarak seyahat etmekten bahsederken, yolculuklar sırasında hem fiziksel hem de zihinsel olarak sağlıklı kalmak için herhangi bir ipucunuz var mı?
Uzun zamandır bu işi, bu hayatı yapıyorum. 15 yıldır seyahat ediyorum. Öğrendiğim bir şey, çok çalışmanız durumunda uykuya çok az vakit kalması. Setten sonra veya set aralarında dinlendiğinizden emin olmak çok önemli. Çok az uyuyabilirsiniz, ancak anınız olduğunda dinlendiğinizden emin olun. Uçakta, arabada, otelde… Bazen sadece 30 dakika uyuduğumu biliyorum. Sadece uzanıp başımı biraz dinlendiriyorum. Biraz enerji verip kendimi daha iyi hissettiriyor.
Ayrıca, uzun bir hafta sonundan sonra hiçbir şey yapmamaya çalışıyorum. Evde ailemle keyifli vakit geçirip rahatlıyorum. Hafta sonunu kendime almaya ihtiyacım var. Çoğu insanın hafta sonları gerçekten hafta sonlarıyken, benim için hafta sonu pazartesi günleri başlıyor. Mümkün olduğu kadar sağlıklı yemeye de çalışın. Bazen her zaman mümkün olmasa da düzgün beslenme çok önemli.
Şüphesiz bir şekilde, müzik insanları bir araya getirirken günlük yaşam sorunlarımızı unutmamızı da sağlıyor. Bu kavramlarla beraber düşündüğünüzde sahnede olmak nasıl hissettiriyor?
Sahnedeyken insanlara bir şekilde bir hikaye anlatmak için orada olduğumu hissediyorum. Müzikle ilgili bir hikaye, müzikle yaptığım bir hikaye. Bazen seçtiğim müziklerle… 90 dakika gibi kısa bir sette daha kolay bir hikaye anlatıyor olabilirsiniz. Bütün gece çalıyorsanız, uzun bir hikaye.
Bu gece, bütün gece Spectrum markam altında çalacağım. İşte orada daha derine inebiliyoruz. Keskin iniş çıkışları olan, aradaki her şeyi de içine alan bir hikayemiz oluyor. Setim sadece hitleri çalmakla ilgili değil, havadaki ellerle değil, deneyimle ilgili. Ayrıca, aklıma daha önceki “unutulmaz müzik” sorunu getiriyor. Bu şekilde insanlara bir deneyim verebilirim. İnsanların zaten bildiği az sayıda parça hakkında değil. İnsanlara bilmediklerini de vermek iyidir.
Joris Voorn'un 14 yeni yapımdan oluşan albümü 'Four (\\\\)', Spectrum Music etiketiyle 15 Kasım itibarıyla tüm platformlarda müzikseverlerle buluştu.
#Turkuaz çalma listemizi Spotify'da takip edin.
Röportaj ve video: Ozan Tezvaran