Menü
Ana Sayfa En Son Haberler Menü
Sanatçılar

Tan Tunçağ: Tecrübe ve Yenilik Üzerine

Türk elektronik müzik sahnesinin önemli isimlerinden Tan Tunçağ ile keyifli bir sohbet

  • RÖPORTAJ: MUSTAFA TOKGÖZ
  • 12 Nisan 2020

Portecho projesi ile önemli başarılar yakalayan, modern dönem Türk elektronik müzik sahnesinin kalburüstü isimlerinden biri haline gelen Tan Tunçağ, geçtiğimiz yıllarda Cava Grande adlı solo projesiyle yeni bir yolculuğa çıkmıştı. Sanatçı ile bu yıl yayımlayacağı ikinci uzunçaları “Hollow Shell” üzerinden Cava Grande projesi, müzikal kariyeri, sahne dışı çalışmaları ve günümüzde yaşanan konular üzerine konuşma fırsatı yakaladık.

Öncelikle hoş geldiniz. Uzun yıllardır Türk elektronik & dans müziği sahnesinin kalbur üstü isimlerindensiniz. Sizi Portecho ile tanıdık en başta. Peki sizin gözünüzden müzikal kariyerinizi dinleyebilir miyiz?

En eski projemin adı Radio Days’ti. Bu 2000 başlarından 2005’e kadar sürdü ama sonrasında ben artık tek başına bir müzik projesi yapmaya devam etmek istemedim. 2005 yılında İKSV bir müzik festivalinin açılış basın partisinde benden performans yapmamı istemişti. O zamanlar Deniz’le yeni arkadaş olmuştuk ama birlikte müzik yapmıyorduk. Ben de tek başıma sahneye çıkmak istemedim ve Deniz’e Radio Days parçalarını “remake” yapmasını ve birlikte sahneye çıkmayı teklif ettim. Bu performans da seyirci üzerinde çok iyi bir etki bıraktı ve müzik kariyerimin gerçek anlamda başlangıç noktası oldu. İlk Portecho şarkılarını Radio Days parçalarından yola çıkarak yapmıştık. Birkaç parça ortaya çıktıktan sonra sıfırdan yeni parçalar da yapmaya karar verdik. Daha sonra Elec-trip’ten Oğuz Kaplangı’yla tanıştık ve albüm anlaşması imzaladık.

Portecho’da son durumlar nedir? Genel anlamda da Portecho sizin için ne anlam ifade ediyor ve nasıl bir tecrübeydi?

2009’da Deniz New York’a taşındı. Sonrasında daha yavaş da olsa Portecho sürecini devam ettirebildik. 2006’da çıkan ilk albüm “Undertone”dan sonra, 2009’da “Studio Plastico”, 2012’de “Motherboy”, 2015’de Alman plak şirketi NDYD’den “Coming Home / Smoke” adlı EP çıktı. Bu dönemde Deniz Los Angeles’e taşındı. Bu da aramızdaki mesafeyi arttırdı ve grubu idare ettirmekte güçlük yaşamaya başladık. Daha sonrasında Türkiye’de 2016’daki darbe girişimi ve sonrasındaki karışık dönemde her şey bizim için daha da zorlaştı. Konserler tek tek iptal oluyordu o dönem ve Deniz’in Los Angeles’tan iptal olma ihtimali olan konserler için gelmesi çok riskliydi.

Portecho, gerçekten de ileride torunlarıma anlatacağım dev bir tecrübe oldu benim için. Evet, şu an Cava Grande de çok keyifli bir tecrübe oluyor ama aynı şey değil. Portecho’nun çok daha başka bir etkisi olduğunu hep görüyorum. Bir de daha sonradan, özellikle başkalarının bana söylemesi üzerine farkına vardığım bir gerçek de; Portecho’nun ilk çıktığı 2006 yılında gerçekten bu tarz bir müziğin ülkemizde birçok anlamda ilki gerçekleştirdiği oldu. İlk derken şunu kast ediyorum; hem orijinal, dünyada da pek fazla benzeri olmayan, sahnede canlı olarak çalınan ve dili İngilizce olan romantik dans müziği. Buna rağmen o dönem biz hiçbir zaman “Türkiye’de bir ilk!” gibi altı boş ifadelerin arkasına sığınmak zorunda kalmadık. Sadece içimizden gelen, kendi dinlemek istediğimiz müziği yaptık ve her anını çok büyük bir heyecan içinde yaşadık.

Solo projeniz Cava Grande ile müzikal olarak farklı bir çizgide yolunuza devam ediyorsunuz. Projeyi başlatma fikriniz nasıl oldu ve nasıl gelişti?

2016’dan sonra Portecho’yla ilgili hiçbir şey yapamamaya başladık. Ben de biraz müzikten uzaklaşmıştım ve kendimi bilgisayar oyunu tasarımı işine verdim o dönem fakat daha sonra müzik yapma isteğim geri geldi. Portecho’yu sürdürmek imkansız gibiydi, o yüzden ben de yeni bir şeyler denemek istedim. Cava Grande’nin ilk hali, içinde neredeyse hiç ritm olmayan çok daha ambient formunda elektronik bestelerdi. Bir yandan Portecho’dan daha farklı bir müzik de yapmak istiyordum ama “hüzünlü dans müziği”nden vaz geçemeyeceğimi de anlayıp, Cava Grande’nin müziğine ritm öğelerini eklemeye başladım. Daha sonra müzik tarzı oturunca bunu albümleştirmeye ve kendi plak şirketim Santima Records’dan çıkarmaya karar verdim.

2018 yılında Worm Universe ile başarılı bir çıkış albümü yayımladınız ve sahne çalışmalarınız devam etti. Bu yıl da ikinci albümünüzü “Hollow Shell” adıyla yayımlayacaksınız. Bu albümde bizi neler bekliyor ve bu albümün oluşum süreci nasıl gelişti?

2019 Cava Grande için iyi bir yıl oldu gerçekten. Albüm çıktıktan sonra ikinci sahne performansımızı PSM’deki Mix Festival’da yaptık. Bu da beni açıkçası çok hızlı bir şekilde sound’u genişletmeye ve yeni parçalar yapmaya itti. Sonradan gruba Hazal Döleneken girdi. Miray Kurtuluş’un da canlı yaptığı görsellerle birlikte net bir sahne duruşu yakalamaya başladık. Daha sonra gene PSM’deki Sonar Istanbul festivalinde ve daha sonrasında ana sahnede HVOB’nin ön grubu olarak sahne almak bizi daha da gelişmeye itti.

"Hollow Shell" albümü şu an yayınlanmaya hazır. Aslında albümü Ocak ayında direk basmak istiyordum fakat İKSV Genel Direktörü Harun İzer’in tavsiyesi üzerinde albüm öncesinde üç parçayı tekli olarak çıkarmaya karar verdim. Albümden çıkan ilk tekli “A Room Above The Earth” oldu. Bu parçaya tamamı 3d animasyon olan, bilim kurgu temalı bir klip yaptım. Yakın zamanda “The Pond” çıktı. Bu albüm için yaptığım ilk parça aslında ve Portecho’dan beri ilk defa vokal kullanıyorum. The Pond dışında albümde üç parçada daha vokal var. Bunlardan biri “Unveiled”, önümüzdeki ay tekli olarak çıkacak. Bence "Hollow Shell", ilk albüme göre daha modern ve tarzı çok daha oturmuş bir albüm. Dans ettirme potansiyeli de daha fazla kesinlikle.

Sahne performanslarınızda görsel sanatları müziğinizle çok iyi harmanlıyorsunuz. Bu konuda sizi neler harekete geçirdi? Bu görsel performansı nasıl oluşturuyorsunuz?

Görsel tasarım eskiden beri hem benim hem de Miray’ın profesyonel olarak yaptığı bir iş aslında. Portecho & Mira zamanında bile kendi görsellerimizi kendimiz yapıp, kliplerin büyük kısmını da kendimiz çekiyorduk. Dolayısıyla biraz kaçınılmazdı. Cava Grande’nin sahne performansında parçaların büyük kısmı enstrümantal, dolayısıyla görseller bizim için sahne duruşu olarak çok önemli. Görsel olmadan performans yapmıyoruz mesela. Miray’ın Cava Grande için tasarladığı görsellerin temasını en basit şekilde insan, doğa ve şehir arasındaki çatışma olarak tarif edebiliriz. Aslında hepimizin günlük hayatında bile maruz kaldığı bu çatışma ve arada kalmışlık hissi, Cava Grande’nin müziği ve görselleri üzerinde büyük bir etkiye sahip. Sahne görsellerinde ben 3d tasarım yaparak katkıda bulunuyorum, Miray ise daha çok video art tarzı görseller tasarlıyor, ikimizin elinden çıkan tasarımları tutarlı bir bütün haline getiriyor.

Cava Grande’nin sahne görselleri dışında yeni albümün ve teklilerin kapaklarını da Miray’a teslim ettim.

Sahne dışındaki çalışmalarınız hakkında neler söylemek istersiniz?

Görsel tasarım dışında, 2012’den beri bilgisayar oyunu tasarımcılığı yapıyorum ve çok seviyorum. Hatta ilk albümde iki parça için video klip yerine bilgisayar oyunu yapmıştım. (Sentinel ve A Fine Mess)

Son dönemde global anlamda yaşanan COVID-19 salgınıyla beraber tüm dünyada hayat durmuş durumda. Birçok etkinlik iptal oldu. Birçok müzisyen gibi siz de bundan etkilenmiş durumdasınız. Bu konuyla ilgili genel ve müzik tarafındaki görüşleriniz nelerdir?

21 Mart’ta In Hoodies grubundan tanıdığımız Murat Kılıkçıer ve Artemis Günebakanlı’nın, Hexe Müzik iş birliğiyle organize ettiği Who’s in a Bunker #1 online festivalinde Instagram’dan canlı olarak çaldım ve çok güzel geçti. Nisan ayında benzer bir şekilde uluslararası bir festivalde daha çalıyor olacağım ve bunların sayısı artacağa benziyor. Tabii ki bu salgın müzisyenleri çok derin olarak etkiledi çünkü düşünürseniz; ileride salgın azaldığında en son olarak açılacak yerler doğal olarak konser mekanları olacak. Örneğin Çin’de yeni vakaların görülmediği şehirlerde, birer sandalye mesafeyle oturmak suretiyle restoranlar açılmaya başlanmış. Benzerinin bizde olacağını düşünüyorum ama konserler sıranın en sonunda. Dolayısıyla şu an gerçekliğimiz bu şekilde. Bence bunu faydalı bir duruma çevirmeye konsantre olmamız gerekiyor. Evet konser vermek birçoğu müzisyen için tek kazanç kaynağı ama en azından bu süreci online konserler vererek ve daha da önemlisi müzik üreterek geçirmek en sağlıklı olacak.

Sahne ve sahne dışı çalışmalarınızın yanında nelerle uğraşıyorsunuz ve sizi neler motive ediyor?

Oyun yapmak beni çok motive ediyor. Bu aralar animasyon yapmaktan da çok keyif alıyorum.

Son olarak gelecekteki planlarınız ve çalışmalarınız hakkında neler söylemek istersiniz?

27 Mart'ta In Hoodies’in “Reality Dawns” çalışması için yaptığım remake çıktı. Çok keyif aldığım bir süreç oldu. Şimdi de yerli elektronik müzik ikilisi Aunt Zero’nun bir sonraki teklisi “Later” için bir remake yaptım, o Nisan’da çıkacak sanırım.

Bir yandan Cava Grande’nin bir sonraki teklisi “Unveiled” için biraz korku temalı bir animasyon klip yapmaya devam ediyorum. Bu teklide de Lebip (Can Mısırlıoğlu) ve Mind Shifter’dan toplam iki adet remix/remake olacak.

Sanatçının bu yıl şimdiye kadar piyasaya çıkan çalışmaları olan "A Room Above the Earth" ve "The Pond" teklileri ile In Hoodies'in "Reality Dawns" parçasına yaptığı düzenlemeyi aşağıda dinleyebilirsiniz.

#Turkuaz çalma listemizi Spotify'da takip edin.

Röportajı gerçekleştiren editörümüz Mustafa Tokgöz'ü takip edin.

Sonraki Sayfa
Yükleniyor...
Yükleniyor...