Yolculuğu idare eden güvenilir kaptan: Bákayan
Bákayan’ın yeni müzik çalışması ‘Kum Gibi’, Kindisch plak şirketinden çıktı
E-posta listemize katılarak en güncel içeriklerden ve ayrıcalıklardan haberdar olun.
DJ, prodüktör ve vokalist Bákayan, Almanya’da doğup büyümesine rağmen ailesinin Türkiye’ye uzanan geçmişini ve bu coğrafyalara ait kültürel öğeleri müzik yolculuğunun tam kalbine konumlandırıyor. Profesyonel prodüktörlük kariyerindeki ikinci projesinde Oliver Koletzki’nin ve plak şirketi A Tribe Called Kotori’nin dikkatini çekmeyi başaran, geçtiğimiz günlerde ise Berlin merkezli yapım şirketi Kindisch’ten “Kum Gibi” adlı yeni bir çalışma çıkaran sanatçı ile dopdolu bir sohbet gerçekleştirdik.
Müzikle ilişki biçiminiz nasıl? Çocukluk yıllarınızda nasıl bir ortam ile çevriliydiniz?
Kendimi hatırladığım zamanlardan bu yana müzik hep hayatımın bir parçası oldu. Çocukken şarkı söyleyerek uyurdum ve arkadaşlarımla aile üyelerim anneme ‘bu çocukta bir anormallik mi var’ diye sorarlardı. Babam gençlik yıllarında etkinliklerde saz çalarmış. Çok iyi bir şarkıcıydı, halen de öyle, özellikle iş “uzun hava” söylemeye gelince. Şuna kesinlikle eminim ki çocukluk yıllarımda şarkı söyleme alışkanlığı edinmek benim için çok faydalı oldu. Annem de iyi şarkı söyleyen birisidir, ama bu konuda babam yarışı kazanır. Seni seviyorum anne!
DJ’lik ve müzik prodüktörlüğü bir kariyer olarak ne zaman gündeminize geldi? Ayrıca bir vokalistsiniz, müziğinize farklı bir yön katan sesinizi nasıl keşfettiniz?
Çoğu insan bilmez ama üniversite yıllarımda akustik müzikle ilgileniyordum. Akustik cover’lar kaydedip YouTube’da paylaşıyordum. Bir şekilde hep “duyulmak” ve müziğe olan sevgimi çevremdeki herkesle paylaşmak istiyordum. Bu konuda ciddi karar almama vesile olan olay, Mario’nun “Let Me Love You” parçasını gitar çalarak söylerken bir arkadaşımın beni kayda alıp sonrasında bana izletmesi oldu. Bana kaydı gösterip Facebook’ta paylaşmamı söyledi. O zaman gitar çalmaya başlayalı sadece üç ay olmuştu, o zamanki becerilerim olmak istediğim seviyede değildi ama arkadaşım beni bir şekilde ikna etti. Aldığım geri bildirimler çok ama çok güzel oldu, gerçeküstü bir hissiyat deneyimlemiştim. O ana kadar belli periyotlarda video yüklemekle geçen hayatımda yeni bir sayfa açıldı, dünya çapında birçok harika insana ulaşabilme şansı elde ettim ve “Rising Star” ve “The Voice” gibi yarışmalarda performans sergilemeye teşvik edildim.
Sadece bir tutkuyla hobi olarak başlayan merakım gittikçe üzerinde daha ciddi düşünmem gereken bir konuya dönüşmüştü. Bu gibi yarışmaların sizden anlaşma maddeleri, giyim kuşam yönlendirmeleri gibi konularda ne beklediği gibi birtakım hususlarda kendimi rahat hissetmiyordum. Video kaydedip paylaşmaya neden son verdiğim konusunda %100 emin değildim. Belki kafamda farklı soru işaretleri vardı ama sonuçta nihai ve kesin kararımı verdim. Tüm müzik türlerine açık olan bir dinleyici olduğum için elektronik müzikle ilk kesişim noktam deep house oldu. 2018’de Berlin’deki Katerblau kulübünde geçirdiğim bir gece, içimdeki müzik yaratıcısını meydana çıkardı. Bu kulüp halen gitmeyi çok sevdiğim favorilerimden biridir. O gece tanıştığım insanlar, müzik ve ortamın atmosferi beni bu topluluğun bir parçası olmayı istemeye itti ve ilk DJ ekipmanım olan Pioneer XDJ RR All-in-One Controller’ı satın aldım. Bu geceden kısa bir süre sonra, halen mentorluğumu yapmakta olan Bobby Eve ile tanıştım. Müziğe ve DJ’liğe olan tutkumu gördü ve Münih’te sahne aldığım ilk etkinliklerimi organize etti. Katıldığım bu şovların sayısı arttıkça, kalbimi ve ruhumu teslim etmeyi istediğim şeyin tam da bu olduğunu fark ettim. O dönem hayatımda küçük küçük adımlar şeklinde ilerleyen tüm bunlar, içimde çok derin ve büyük yepyeni bir tutku oluşmasını sağladı. Çaldığım setler esnasında insanların güzel vakit geçirdiğini, güldüğünü ve o enerjinin bir parçası olduklarını görmek beni mutlu ediyor. Bu hissiyat bana hep sizinle aynı frekansa sahip insanları bir yolculuğa götürürken yolculuğu idare eden güvenilir kaptan olarak görülmeniz gibi gelmiştir. Prodüksiyona Oliver Deuerling ile birlikte eş zamanlı başladım; aramızdaki koçluk ve mentorluk ilişkisi zamanla iyi bir arkadaşlığa evrildi. Halen stüdyoda birlikte vakit geçiriyoruz, becerilerimin gelişmesine sunduğu katkıdan dolayı ve her şeyden ötesi muhteşem bir insan olduğu için ona çok şey borçluyum.
Almanya’ya ne zaman taşındınız? Farklı kültürel ortamlarda vakit geçirmiş olmanızın müziğiniz üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aslında ben doğma büyüme Almanyalıyım. Ailem ben doğmadan önce çalışmak için İstanbul’dan Bavyera’daki küçük bir kasabaya taşınmış. Dürüst olmak gerekirse burada hep evimde gibi hissettim, Almanları ve kültürlerini çok takdir ediyorum! Buna rağmen kendi içimde her zaman Türkiye’yle özel bir bağım var olmuştur. Annem ve babam, iki kardeşimle birlikte benim evde Türkçe konuşmamıza, Alman kültürünü de yok saymadan anavatanımıza ait belli başlı geleneklere bağlı kalmamıza çok önem verirdi. Geriye dönüp baktığımda iki ana dille ve iki kültürel değer yapısıyla büyüme ayrıcalığı elde etmiş olmanın çok önemli olduğunu görüyorum. Müzisyen yönümü ele alacak olursak benim Türkiye’ye bağlı olan yanım diğerine göre daha üstün. Parçalarımda Türkiye’ye ve ayrıca Orta Doğu’ya ait pek çok enstrüman kullanıyorum, ayrıca vokal kayıtlarımı da Türkçe sözler kullanarak alıyorum. 1970’lerden günümüze Türk halk müziğinin gerçek bir hayranıyım. Bunlar arasında “Yali Yali” ve “Gurbet” gibi birçok eserin kendi müzik tarzım üzerinde büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim.
Etnik, derin ve afro house türleri arasında köprü kurmak, stilinizin ayırt edici özelliklerinden biri. Bir müzisyen olarak farklı türlerden beslenebiliyor olmanın önemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Diğer tüm yaratıcı alanlar gibi elektronik müzik de size deneyselliği tecrübe etmek ve gerçekten hissettiklerinizi ifade etmek konusunda özgürlük sunan bir uğraşı. Şu an performanslarım ve üretimlerim sırasında organik, etnik ve derin ses özelliğine sahip materyalleri kullanmaktan mutluluk duyuyorum. Serüvenimin bir sonraki aşamada nereye yöneleceğini kestiremem, kim bilir gelecekte belki daha sert ve daha yüksek tempolu bir yaklaşımla üreteceğim. İşte bu, elektronik müzik dünyasını her anlamda değerli kılan şeylerin başında geliyor… Herhangi bir sınırınız yok! Müzik türleri hakkında çok fazla düşünmediğinizde her zaman en iyi sonucu alırsınız, çünkü buna takılmak yaratıcılığınızı kısıtlayabilir.
Bu yılın başlarında A Tribe Called Kotori plak şirketinin “Chapter 6” adlı derlemesinde “Dilber” adlı parçanızla yer aldınız. Oliver Koletzki’nin plak şirketi ile yollarınız nasıl kesişti? Bu projeyle ilgili merak ettiğimiz bir diğer soru da şu: Bu çalışmayı belirli bir kişiye mi ithaf ettiniz?
Her parçamda bir hikaye anlatmayı amaç edinirim. Yeni bir projeye başladığım zaman, hep ona özel bir masal kurgusunu ve gerçekleştiği yeri aklımda canlandırırım. Bu bir orman, çöl ya da herhangi başka bir yer olabilir. Bu hayali konumlar, parçalarım için bir temel oluşmasını sağlayarak kick, bas dizisi ve perküsiyon seslerinin karakteri konusunda etkili olur. Sonra bu lokasyonlarda nelerin olup bittiğini kendime sorarım. “Umut Var” parçamda mesela bir kişinin ümitli bir bekleyiş içinde düş kurduğunu hayal etmiştim. Synth sesleri, melodiler ve vokaller bu noktadan sonra gün yüzüne çıkar. Farsça kökenli bir kelime olan “Dilber”, çarpıcı güzellik ve yakışıklılık için kullanılıyor. Parçanın arka planı, hayattaki güzel şeyleri görmek ve bu değerleri her ne pahasına olursa olsun korumak düşüncesine dayanıyor. “Dilber” için belirli bir kişiye ithaf edilen bir parça olduğunu söyleyemem, daha ziyade çevremde sevip saydığım insanları ve hayattaki az önce bahsettiğim o değerleri dikkate alarak oluşturduğum bir çalışma.
Elektronik müzikle içli dışlı olduğum ilk günden bu yana Oliver Koletzki bana çokça ilham vermiştir. Sadece müziği değil, kişiliği ve Stil Vor Talent ve sonrasındaki A Tribe Called Kotori gibi projeleri uzun zaman önce dikkatimi çekmişti. Plak şirketinin A&R direktörü Friedrich’i ve Oliver’ı parça konusunda ikna edebildiğim için ve plak şirketinde kendime bu sayede yer bulabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Uzun bir süre boyunca hayranlıkla takip ettiğiniz bir sanatçının sizin parçalarınızı dinleyip setlerinde çaldığını görmek tarifsiz bir mutluluk kaynağı.
Son yayımladığınız parçanız “Kum Gibi”, Kindisch plak şirketi aracılığıyla dinleyicilerin beğenisine sunuldu. Bu parçanızın nasıl bir arka planı var?
Berlin merkezli plak şirketi Kindisch, benim için tüm zamanların favori müzik şirketilerinden biri. Yeni parçam “Kum Gibi”nin Kindisch Steps derleme serisine girmiş olmasından dolayı müthiş keyifliyim. Büyük zevk alarak okuduğum “Simyacı” kitabından etkilenerek bu parçayı hazırladım. Sözler Türkçe ve hayatta “belirli şeylerin” peşinden giden ancak zaman zaman bu yolculuk sırasında kaybolan birinin zorlu hikayesini anlatıyor. Kindisch ekibine bu projenin hayat bulmasındaki çabaları için minnet duyuyorum. Bu birlikte kat edeceğimiz uzun yolculuğun daha başlangıcı.
Türkiye ve Almanya’nın da dahil olduğu dünyadaki pek çok ülke kısmen de olsa normalleşme sürecini tecrübe ediyor. Koronavirüs kısıtlamaları hafifledikten sonra 1,5 yıl aradan sonraki ilk sahnenizde nasıl hissettiniz?
Tam anlamıyla çılgın bir gündü. Ortamdaki enerji düzeyi o kadar yüksekti ki bunu iliklerime kadar hissettim. Bunu sadece biz DJ’ler değil, dinleyici kitle de çok ama çok özlemişti. Herkes gülümsüyor ve müziği adeta yaşıyordu. Kendinizi son derece canlı hissettiğiniz anlar işte bu anlar. Bu tecrübeden bir daha bu kadar uzun süre ayrı kalmayı hiç istemem. Yine de pandemi süreci boyunca hem kişisel hem de müzikal anlamda kendimi geliştirme fırsatı buldum. Stüdyoda çok fazla vakit geçirerek birçok yeni parça ortaya çıkardım. Belki de en önemlisi, dünya bu yavaşlama sürecine girerken kendimi daha iyi ifade etme, benliğimi işime daha iyi şekilde kanalize etme ve hem ailem hem de en yakınımdaki arkadaşlarımla daha fazla vakit geçirme olanağı buldum. Bunu söylemek tuhaf olabilir ama koronavirüs krizi, hayatımda açılan yeni sayfanın belirleyicisi oldu ve gitmek istediğim yolda en iyi dönemeçlerden birine girmeme olanak tanıdı. Bir nevi kendi yolumu bulmama yardımcı oldu.
Yılın geri kalanı ve 2022’nin öngörülebilir kısmında Bákayan için sırada neler var?
8-11 Ekim’de Fethiye’de düzenlenecek Bloom Festivali kapsamında Türkiye’de çalacağım. Sonrasında bir hafta boyunca İstanbul’u ziyaret ederek bir dizi etkinlikte sahne alacağım. Bundan dolayı çok heyecanlıyım çünkü dinleyicilerimin büyük bir çoğunluğu orada yaşıyor. Harika sanatçılarla ortak çalışmalar da gündemde; “Dilber” parçam için Derun tarafından hazırlanan remiks Ekim sonunda A Tribe Called Kotori’den çıkacak. “Mystic Tales” adını verdiğim ve Saive ile ortak çalışma ürünü olan bir başka kısaçalar albüm çalışmam çok yakında Harabe’den yayımlanacak. Zuma Diyonis, Jean Vayat ve Aurka’nın remiksleri de bu çalışmada yer alacak. Şu an içinde bulunduğum yolculuğun, ilham verici insanlarla tanışmanın ve dünyanın dört bir yanından sanatçılarla birlikte ortak projeler içinde olmanın tadını çıkarıyorum. Ayrıca, sır olarak kalmasını istemediğim bir şey var, en büyük hayallerimden bir tanesi Burning Man’de çalmak. Gelecek ne gibi gelişmeleri önümüze getirecek göreceğiz.
༺༻
Bákayan'ın yeni çalışması “Kum Gibi”yi dinleyin!
İlginizi çekebilir:
Majalis Festival 2021'de sahne alacak tüm isimler açıklandı
00:00'dan sonra müzik yasağına karşı iptal davası açıldı
Toplu etkinlikler alışverişe gitmekten daha riskli değil
Pandemi sonrası yeni bir ‘çılgın 20’ler’ dönemi bizi mi bekliyor
Goldman Sachs'a göre müzik endüstrisinin değeri 2030'a kadar iki katına çıkacak
#Turkuaz çalma listemizi Spotify'da takip edin.